17 Ekim 2025 Cuma

Toplayıcılık Faaliyeti ve Elektrik Enerjisi Depolama Tesislerinin Önemi - Yeni Yaklaşımlar ve Politika Önerileri -

1.     Giriş 

Dünyada enerji üretim ve dağıtım sistemleri, 21. yüzyılın teknolojik, çevresel ve sosyoekonomik dinamiklerine paralel olarak dönüşmektedir. Bu dönüşümün merkezinde ise merkeziyetsiz enerji üretimi (dağıtılmış enerji, yerinde üretim), akıllı şebekeler ve toplayıcılık (aggregator) gibi kavramlar yer almaktadır. Bu bağlamda "toplayıcılık paradigması", yalnızca teknolojik bir geçişi değil, aynı zamanda sistemin işleyişinde farklı paydaşlarla birlikte iş görme anlayışını temsil etmektedir. Türkiye’de de enerji sektörünün serbestleşmesiyle birlikte, geleneksel merkezi yapılar yerini daha katılımcı, esnek ve dijitalleşmiş modellere bırakmaktadır. 

Enerji sektöründe yaşanan dönüşüm, özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarının artan rolüyle birlikte, elektrik sistemlerinde yeni ihtiyaçların ve çözümlerin doğmasına neden olmuştur. Günümüzde, elektrik enerjisinin depolanması ve toplayıcılık sistemleri; enerji arz güvenliği, şebeke dengesi ve sistem esnekliği açısından stratejik bir önem kazanmıştır. 

Bu makalede; elektrik depolama tesislerinin teknik ve ekonomik açıdan önemi, toplayıcılık faaliyetinin sistem işleyişine etkileri, neden-sonuç ilişkileriyle birlikte Türkiye’de elektrik enerjisi sektörünün gelişiminde toplayıcılık modelinin yeri, işleyişi, yasal altyapısı, mevcut uygulamaları ve geleceği ile bu alandaki yeni yaklaşımlar detaylı şekilde ele alınacaktır. 

      2.   Toplayıcılık Faaliyeti ve Depolama Sistemlerinin Yasal Çerçevesi 

Toplayıcı; küçük ölçekli elektrik üreticileri ve tüketicileri (özellikle "prosumers" olarak bilinen üreten-tüketici) veya esnek yükleri bir araya getirerek bunları enerji piyasasında toplu biçimde temsil eden aracı kurumdur. Bu yapı, bireysel kullanıcıların piyasalarda doğrudan işlem yapmalarını kolaylaştırmaktadır. Farklı türleri bulunmaktadır: 

Tüketici Toplayıcıları: Talep tarafı yönetimi yapmaktadır.

Üretici Toplayıcıları: Güneş, rüzgâr gibi dağıtık üreticileri temsil etmektedir.

Depolama Toplayıcıları: Batarya sistemlerini toplamaktadır.

Hibrit Toplayıcılar: Birden fazla fonksiyonu entegre etmektedir [1]. 

2001 yılında yürürlüğe giren 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile elektrik piyasası serbestleşmeye başlamıştır. 2013 yılında tadil edilen 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile üretim ve tüketim piyasaları serbestleştirilmiş, tüketicilere tedarikçi seçme hakkı tanınmıştır. 

Türkiye'de şebekeler merkezi üretim mantığına göre dizayn edilmiştir ve  yenilenebilir enerji kullanım oranının yüksekliği bu yapıyı kimi zaman zorlamaktadır. Depolama sistemleri; ani frekans düşüşlerine veya üretim fazlasına karşı tampon görevi görerek şebeke kararlılığını artırmaktadır. Bu bağlamda, TEİAŞ’ın Dengeleme Güç Piyasasında, özellikle bataryalı enerji depolama sistemleri (BESS) ve hızlı yanıt verebilen hibrit çözümler önemli bir aktör haline gelmektedir. 

EPDK’nın 2021 yılında yayımladığı “Elektrik Piyasasında Depolama Faaliyetleri Yönetmeliği” ile üretim tesisine bütünleşik elektrik depolama ünitesi kurulabilmesine imkân sağlanmış, ayrıca 2022 yılında yayımladığı lisans yönetmeliği değişikliği kapsamında “Depolamalı Elektrik Üretim Tesisleri” kavramı hayata geçirilmiştir. Bununla birlikte yatırımcılara üretim lisansına dercedilmek kaydıyla rüzgâr veya güneş enerjisine entegre depolama sistemleri kurma hakkı tanınmıştır. Bu sayede, depolama yatırımlarının önündeki yasal engeller kalkmış ve lisanslı üreticiler için sistem esnekliği artırılmıştır. 

EPDK mevzuatı kapsamında ayrıca “toplayıcı” lisansı alınmaktadır. 2020 yılı sonrası yapılan çeşitli kamuoyu katılımlarıyla “talep tarafı katılımı”, “dağıtık üretim piyasası” gibi başlıklarla mevzuat hazırlıkları yapılmış olup, 2024 yılında Toplayıcılık Faaliyetine İlişkin Usul ve Esaslar yürürlüğe girerek, Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. 

Söz konusu mevzuatlarla birlikte toplayıcılık faaliyeti ve depolama sistemleri ile yenilenebilir enerji entegrasyonu, GES ve RES işletmelerinin sistemle entegrasyonu daha verimli hale gelmiştir. Tüketiciler yalnızca tüketici değil, üretici ve piyasa oyuncusu haline gelmiştir. Böylece, enerji verimliliği ve esneklik, talep tarafı katılımı ile arz-talep dengesi daha az maliyetle sağlanabilmiştir. 

      3.     Uygulama Örnekleri ve Potansiyel Senaryolar 

EPİAŞ’ın pilot projesi olarak 2021 yılında, “Yük Esnekliği Pilot Uygulaması” ile toplayıcılar üzerinden büyük tüketicilerle piyasa entegrasyonu test edilmiştir. Bu proje ile birlikte "sanal santral" (virtual power plant - VPP) kavramı gündeme gelmiş ve dağıtık enerji kaynaklarının tek bir yazılım platformu üzerinden bütünleşik şekilde yönetilmesi hedeflenmiştir [2]. 

Organize Sanayi Bölgelerinde (OSB) Yük Esnekliği Yönetimi 

Organize sanayi bölgelerinde faaliyet gösteren fabrikalar ve büyük ölçekli üretim tesisleri, elektrik tüketimlerini toplayıcılar vasıtasıyla esnek hale getirerek, TEİAŞ’a yük dengeleme hizmeti sağlamaktadır. Örneğin, bir çimento fabrikası üretim hattını günün belirli saatlerinde durdurarak veya düşük kapasiteyle çalıştırarak şebeke üzerindeki yük baskısını azaltabilmektedir. Bu esneklik piyasada gelir elde etme imkânı da sunmaktadır. 

Konut Tipi Çatı GES Üreticilerinin Piyasaya Entegrasyonu 

Bireysel çatı üstü güneş enerji sistemleri sahibi konut kullanıcıları, bir toplayıcı aracılığıyla bir araya getirilerek, gün öncesi piyasasında elektrik üretim tahminleri üzerinden işlem yapabilmektedir. Bu sayede, küçük ölçekli üreticiler de merkezi üreticiler gibi piyasada aktif rol almakta, üretimlerini ekonomik kazanca dönüştürmektedir. 

Elektrikli Araç (EV) Filolarının Şebeke Dengeleme Unsuru Olarak Kullanımı 

Elektrikli araçların bataryaları, yüksek esneklik potansiyeli barındırmaktadır. Bir toplayıcı tarafından yönetilen büyük ölçekli elektrikli araç filoları, talep fazlası dönemlerde şebekeye enerji vererek (vehicle-to-grid - V2G) dengeleme hizmeti sunmaktadır. Özellikle şirketlere ait filo araçları, şarj-deşarj planlaması ile bu sistemin etkin bir parçası haline gelmektedir. 

Tarım Sektöründe Dağıtık Enerji ve Esnek Yük Uygulamaları 

Tarımsal sulama sistemleri, mevsimsel ve saatlik bazda esnek yük profili sunmaktadır. Örneğin, sulama pompaları belirli saat aralıklarında devreye alınarak enerji talebi düşük saatlere kaydırılmaktadır. Bir tarım kooperatifine ait dağıtık sulama sistemleri, merkezi bir toplayıcı tarafından koordine edilerek, hem şebeke dengesi sağlanmakta hem de üretici maliyetleri optimize edilmektedir. 

Bu uygulamalar, Türkiye elektrik piyasasında dağıtık kaynakların etkin şekilde yönetilmesine ve enerji sisteminde esneklik potansiyelinin artırılmasına katkı sunmaktadır. Pilot uygulamaların yaygınlaştırılması ile birlikte, enerji verimliliği, arz güvenliği ve piyasa etkinliği daha yüksek seviyelere ulaşmaktadır. 

      4.     Tüketiciden Prosumere Geçiş (Üreten Tüketici) 

Türkiye'nin coğrafi avantajları sayesinde güneş ve rüzgâr potansiyeli oldukça yüksektir. Özellikle çatı GES ve küçük ölçekli RES projeleri son yıllarda hızla artmıştır. TEİAŞ verilerine göre; Temmuz 2025 itibarıyla Türkiye’nin elektrik kurulu gücünün yarısından fazlası yenilenebilir kaynaklardan oluşmaktadır ve güneş ve rüzgar kaynaklı üretim tesislerinin büyük kısmını da dağıtık sistemler içermektedir. Ancak bu sistemlerin şebekeye entegrasyonu, arz-talep dengesinde ciddi zorluklar oluşturmaktadır. 

2025 yılı itibarıyla Türkiye'de 15 GW'ı aşan dağıtık GES kurulu gücü, bu yapının işlevselliğini artırmıştır. Özellikle sanayi tesislerinin talep esnekliğinden yararlanılması, enerji maliyetlerini düşürmekte ve arz güvenliğine katkı sağlamaktadır [3]. 

Yeni mevzuatlarla birlikte bireysel ve kurumsal kullanıcılar, enerji üreticisi haline gelmeye başlamıştır. Tüketici, artık hem enerji üreten hem de fazlasını satabilen bir “prosumer” olarak şebekede yer almaktadır. Bu dönüşümde, klasik merkezi üretim ve dağıtım mantığı geçersiz kılınmakta, daha esnek ve dijital altyapılar gerekmektedir. Dijitalleşme, akıllı sayaçlar, nesnelerin interneti (IoT), SCADA sistemleri ve büyük veri altyapısı, toplayıcılık modelinin en önemli teknolojik dayanaklarıdır. 

      5.     Elektrik Depolama Tesislerinin Artan Önemi 

Güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynakları doğaları gereği süreksiz ve öngörülemezdir. Bu durumda şebeke kararlılığı risk altına girmektedir. Söz konusu sorunun çözümünde; enerji depolama tesisleri, üretim fazlası enerjiyi depolayarak, ihtiyaç duyulan zamanda sisteme enerji sağlamasında kritik bir rol oynamaktadır. Özellikle batarya teknolojileri kısa süreli dengeleme ve ani frekans dalgalanmalarına karşı hızlı tepki süresi sayesinde giderek yaygınlaşmaktadır. 

Geleneksel elektrik sistemleri, pik talep anlarını karşılamak için yüksek kapasiteli fakat nadiren çalışan yedek santrallere ihtiyaç duymaktadır. Depolama sistemleri bu talep zirvelerini dengeleyerek sistemin daha esnek ve ekonomik çalışmasını sağlamaktadır. Örneğin, gün içindeki fiyat dalgalanmalarından yararlanarak arbitraj yapan söz konusu sistemler, diğer bir ifade ile gün içindeki elektrik fiyat dalgalanmalarından yararlanarak düşük fiyatlı saatlerde enerji depolayıp, yüksek fiyatlı saatlerde bu enerjiyi sisteme geri vererek kazanç sağlayan depolama sistemleri, elektrik maliyetlerini azaltmakta ve sistem işletmecilerine zaman içinde kazanç sağlamaktadır. 

      6.     Toplayıcılık Faaliyeti: Dağınık Kaynakların Birleştirilmesi 

Dağınık halde bulunan mikro üreticiler, bireysel olarak piyasa koşullarında etkin olamazlar. Toplayıcılar, bu küçük üreticileri ve tüketicileri bir araya getirerek, sanal bir enerji santrali/portföyü oluşturmakta ve piyasaya kolektif şekilde katılım sağlamaktadır. Bu model, özellikle talep tarafı katılımı ve esneklik hizmetleri açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Tüketiciler sadece enerji tüketen değil, aynı zamanda şebekeye esneklik sağlayan aktörler haline gelmektedir. 

Toplayıcılık modelinin gelişmiş versiyonu olan sanal enerji santralleri (VPP-Virtual Power Plant), farklı üretim ve depolama sistemlerini tek bir platformda yönetmektedir. VPP’ler merkezi olmayan sistemlerin koordinasyonunu sağlamaktadır. Şebeke operatörlerine güvenilir ve kontrol edilebilir bir üretim kaynağı sunmaktadır. Bu sistemler, yazılım tabanlı çözümlerle donatılmış olup, gerçek zamanlı karar alma ve otomasyon yetenekleri sayesinde geleneksel enerji yönetim sistemlerinden çok daha esnek bir yapı sunmaktadır [4]. 

Büyük veri kaynakları, insan tarafından yönetilemeyecek kadar karmaşık hale gelmiştir. Yapay zeka (AI) tabanlı çözümler, enerji sistemlerini daha güvenli, ekonomik ve çevreci hale getirmektedir. Yapay zekâ ve veri analitiği ile optimize edilen işlemler, depolama sistemleri ve toplayıcı faaliyetler sayesinde enerji fiyat tahminiyle, talep analizi ve bakım planlamasında yüksek verimlilik elde edilmektedir. 

Mikro düzeyde enerji alışverişi için güvenli ve şeffaf bir platform ihtiyacı artmaktadır. Blokzincir teknolojileri, eşler arası enerji ticaretine olanak sağlayarak merkezi olmayan bir enerji ekonomisinin temelini atmaktadır. Bu sistemler, enerji hakkının dijitalleştirilerek kripto paralara dönüştürülmesini mümkün kılmakta ve kullanıcıların aktif katılımını teşvik etmektedir. 

      7.     Sonuç ve Politika Önerileri 

Türkiye’de enerji dönüşümünün başarısı, yalnızca yenilenebilir kaynakların yaygınlaşmasına değil, aynı zamanda bu kaynakların şebekeye akıllıca entegrasyonuna bağlıdır. Elektrik depolama tesisleri ve toplayıcılık faaliyeti, dağıtık enerji kaynaklarının kontrolünü ve ekonomik değer üretimini mümkün kılmaktadır. 

Toplayıcılık faaliyeti, ülkemizin elektrik sisteminin geleceği açısından kritik bir yere sahiptir. Ancak bu dönüşümün sağlıklı işlemesi için bazı temel adımların atılması gerekmektedir. Elektrik depolama tesisleri ve toplayıcılık faaliyeti, enerji dönüşümünün merkezinde yer almakta ve sürdürülebilir bir enerji altyapısının kurulmasında çok önemli bir yer kaplamaktadır. 

17.12.2024 tarihli ve 32755 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Elektrik Piyasasında Toplayıcılık Faaliyeti Yönetmeliği ile artık EPDK’dan toplayıcı lisansı alınabilmekte veya mevcut tedarik lisansına dercedilebilmektedir. Toplayıcılık faaliyetine ilişkin düzenlemeler ile depolamalı elektrik üretim tesislerinin kurulumuna ilişkin düzenlemeleri içeren değişiklikler, bu alanda pazarın önünü açmakta ve yatırımcılara netlik kazandırmaktadır. 

Gelecekte bu alanların başarısı şu faktörlere bağlı olacaktır: 

Ø Pilot uygulamalar yaygınlaştırılmalı, yatırımcılar teşvik edilmeli ve finansal mekanizmalar güçlendirilerek, EPİAŞ üzerinden teşvik edilmelidir. Depolama sistemleri halen yüksek sermaye yatırımları gerektirmektedir. Teşvik mekanizmaları, özellikle küçük üreticilerin yüksek maliyetlerini karşılayabilmeli ve bu teknolojilere erişimini kolaylaştırmalıdır. 

Ø  Şebekeye bağlanacak dağıtık kaynaklar için ulusal düzeyde veri paylaşımı, uzaktan kontrol ve güvenlik standartları oluşturulmalıdır. 

Ø    Kullanıcıların aktif katılımını sağlayacak modellerin geliştirilerek, veri paylaşımı altyapısı, TEİAŞ ve dağıtım şirketleri ile güvenli veri paylaşım protokolleri oluşturulmalıdır. 

Ø  Teknolojik altyapının yapay zekâ ve veri analitiği ile desteklenerek, siber güvenlik önlemleri, dijitalleşme süreci bu başlıkla eş zamanlı yürütülmelidir. Enerji Yönetim Sistemi (EMS), VPP yazılımları, gerçek zamanlı SCADA sistemleri gibi dijital bileşenler yaygınlaştırılmalı, dağıtım şirketleri bu dönüşüme öncülük etmelidir. 

Ø     Özellikle öngörücü bakım ve özerk enerji optimizasyonu, yeni nesil enerji sistemlerinin omurgasını oluşturmaktadır. 

Gelecek; merkezi üretimden ziyade merkeziyetsiz, esnek ve dijital bir enerji yapısını işaret etmektedir. Bu dönüşümde ülkemiz; teknoloji, mevzuat ve insan kaynağı açısından doğru adımları atarsa, enerji bağımsızlığına giden yolda önemli kazanımlar elde edecektir. 

Sürdürülebilir, esnek ve katılımcı bir enerji sistemi için depolama ve toplayıcılık artık bir seçenek değil, zorunluluktur.

 

Kaynaklar

 

      1 .   European Network of Transmission System Operators for Electricity (ENTSOE), ENTSO-E 2022, Reports on Aggregators,

https://www.entsoe.eu/news/2022/06/30/entso-e-market-and-balancing-reports-2022-show-significant-progress-in-market-integration/ Erişim Tarihi: 13.06.2025 

      2.     Enerji Piyasaları İşletme A.Ş. (EPİAŞ), 2021Yılı Pilot Uygulama Sonuçları,

https://www.epias.com.tr/wp-content/uploads/2022/03/FR_2021.pdf Erişim Tarihi: 10.06.2025 

  3. Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ), 2023 Yılı Yük Dengeleme Stratejileri Raporu, https://www.teias.gov.tr/ilgili-raporlar,  Erişim Tarihi: 09.06.2025 

     4.     Ulusal Enerji Ajansı (International Energy Agency - IEA), 2019 Digitalisation and Energy, 

https://www.iea.org/articles/energy-efficiency-and-digitalisation  Erişim Tarihi: 01.06.2025.



Hazırlayanlar: Mücahit SAV, Harun ŞAHİN

Not: Bu yazı 2025 yılı Ekim ayında Uzman Gözüyle Enerji Dergisinin 32. sayısında yayımlanmıştır.





Çevreci Enerji Üretim Tesisleri - Yenilenebilir Enerji Tesisleri Ne Kadar Çevreci? -

Giriş 

Günümüzde küresel iklim krizinin etkileri, enerji sektörünü dönüştürmeye zorlayan en temel unsurlardan biri haline gelmiştir. Fosil yakıtların neden olduğu sera gazı salımları ve çevresel yıkımlar, sürdürülebilir enerji üretim yöntemlerinin geliştirilmesini ve yaygınlaştırılmasını bir zorunluluk haline getirmiştir. Bu bağlamda, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri, hem enerji güvenliği hem de çevre dostu çözümler sunmaları nedeniyle ön plana çıkmaktadır. 

Ancak, bu tür enerji üretim tesislerinin yalnızca işletme döneminde düşük emisyona sahip olması, onları mutlak anlamda çevreci kılmamaktadır. Gerçek çevresel etkiyi anlayabilmek için tesislerin yaşam döngüsü boyunca (ham madde çıkarımı, üretim, kurulum, işletme, bakım ve bertaraf aşamaları dahil) ortaya koyduğu çevresel etkilerin bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmesi gerekmektedir. 

Bu çalışmanın temel amacı, güneş enerjisi (GES), rüzgâr enerjisi (RES), hidroelektrik enerji (HES) ve biyokütle enerji santralleri gibi çevreci olarak sınıflandırılan elektrik üretim tesislerinin Yaşam Döngüsü Analizi (YDA) yöntemiyle değerlendirilmesidir. Çalışmada ilk olarak YDA'nın kavramsal ve metodolojik temeli detaylı olarak sunulmuştur. ISO 14040 ve ISO 14044 standartlarına uygun biçimde dört temel aşama (hedef ve kapsam tanımı, yaşam döngüsü envanteri, etki değerlendirmesi ve yorumlama) sistematik şekilde uygulanmıştır. Her enerji türü için Enerji Geri Ödeme Süresi (EGS), karbon ayak izi, kaynak tüketimi, atık yönetimi, ekosistem etkisi gibi kriterler belirlenmiş ve veriler karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. 

Bu çalışma, gelecekte yapılacak enerji yatırımları, çevresel etki değerlendirmeleri ve sürdürülebilirlik politikaları için önemli bir rehber niteliği taşımaktadır. Ayrıca, kamu ve özel sektörün, enerji projelerinde yaşam döngüsü analizlerini zorunlu hale getirmesi, Türkiye'nin ve dünyanın karbon nötr hedeflerine ulaşmasında büyük rol oynayacaktır. 

Teorik Arka Plan: Yaşam Döngüsü Analizi 

Yaşam Döngüsü Analizi, bir ürünün veya sistemin "beşikten mezara" kadar tüm aşamalarını değerlendirerek çevresel etkilerini ölçmeyi amaçlayan bir sistemdir. Ayrıca enerji teknolojilerinin gerçek anlamda ne kadar sürdürülebilir olduğunu ortaya koymada etkili bir yöntemdir. Yaşam döngüsü verileri, her bir yenilenebilir enerji türünün çevresel etkilerinin yalnızca işletme dönemine indirgenemeyeceğini, aksine tüm süreçler boyunca kapsamlı bir analiz yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Özellikle üretim ve kurulum aşamaları, bazı enerji türlerinde toplam çevresel etkinin büyük bir kısmını oluşturabilmektedir. 

Yaşam Döngüsü Analizi, bu noktada yalnızca enerji türlerini kıyaslamakla kalmayıp, aynı zamanda "çevreci" kavramının farklı yönlerini sorgulamamıza da olanak sağlamaktadır. Çevreci bir enerji üretim tesisinin, yalnızca sıfır emisyonla çalışması değil; aynı zamanda hammadde çıkarımı sırasında doğaya zarar vermemesi, üretim sürecinde fosil yakıtlara olan bağımlılığı minimize etmesi, kurulumda doğal yaşam alanlarını bozmaması, kullanım ömrü sonunda ise yeniden değerlendirilebilir, geri dönüştürülebilir ya da doğaya zarar vermeden bertaraf edilebilir olması beklenmektedir. 

Bu bağlamda, enerji politikalarının şekillendirilmesinde yaşam döngüsü bakış açısı kritik bir öneme sahiptir. Yalnızca “temiz enerji” vurgusu yerine, enerji üretim yöntemlerinin bütünsel çevresel etkileri dikkate alınarak projelendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, yenilenebilir enerji teknolojilerinin geri dönüşüm altyapıları güçlendirilmeli, panel, türbin, türbin kanatları gibi sistem bileşenlerinin bertaraf süreci çevreye zarar vermeyecek biçimde planlanmalıdır. 

Yeşil Enerji Türleri ve Tesis Modelleri 

Dünyada artan enerji talebi ve iklim değişikliğinin hızla etkilerini göstermesi, çevreci ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına olan ilgiyi artırmıştır. Fosil yakıtların neden olduğu karbon salımları, hava kirliliği ve ekolojik tahribat, enerji üretiminde alternatif yöntemlerin geliştirilmesini zorunlu hale getirmiştir. 

Yenilenebilir enerji kaynakları, bu noktada umut vadeden çözümler sunmaktadır. Ancak bu kaynakların “çevreci” olduğu ön kabulü, çoğu zaman yalnızca işletme aşamasına dayanmaktadır. Sıklıkla yalnızca işletme aşamasındaki düşük karbon salımı üzerinden değerlendirilen bu tesislerin, gerçekte üretim, kurulum, bakım, kullanım süresi sonu ve bertaraf dahil olmak üzere bütüncül çevresel etkilerinin oldukça farklı boyutlarda olduğu görülmüştür. 

Analiz sonuçlarına göre; rüzgâr enerjisi santralleri, düşük karbon ayak izi (10–20 kg CO₂-eq/kWh), kısa enerji geri ödeme süresi ile çevresel açıdan en avantajlı seçeneklerden biri olarak öne çıkmaktadır. Türbin kanatlarının geri dönüşüm zorlukları ve üretimde kullanılan nadir toprak elementlerinin çıkarımı, çevresel açıdan bazı dezavantajlar oluşturuyor olsa da genel yaşam döngüsü performansı en yüksek olan sistem olmuştur. Ancak arazi kullanımı ve yerel ekosistem üzerindeki etkileri, proje ölçeğine bağlı olarak dikkatle değerlendirilmeli ve azaltılmalıdır. Bunların yanı sıra işletme aşamaları emisyonsuzdur. Kanatların geri dönüştürülmesi zordur. Enerji geri ödeme süresi; 0,5 – 1,5 yıldır. 

Güneş enerjisi santralleri; işletme aşamasında emisyonsuz ve sessiz çalışmaları sayesinde şehir içi uygulamalar için ideal çözümler sunmaktadır. Ancak panel üretimi sırasında yüksek enerji gereksinimi, özellikle de fosil yakıtlarla üretim yapılan bölgelerde, toplam karbon ayak izini artırmaktadır. Buna karşın gelişen geri dönüşüm teknolojileri ve panellerin ömrünün uzamasıyla, güneş enerjisi tesislerinin yaşam döngüsü performansı olumlu yönde gelişmektedir. GES’lerin en büyük avantajı, küçük ölçekli bireysel üretim sistemlerine kolayca adapte edilebilmeleridir. Enerji geri ödeme süresi; 1,5 – 2,5 yıldır. 

Hidroelektrik santraller, düşük işletme emisyonlarıyla uzun vadeli enerji sağlama kapasitesine sahiptir. Ancak baraj projeleri, doğrudan doğal su döngüsünü ve çevresindeki tüm ekosistemi etkileyerek biyolojik çeşitliliğe büyük zarar verebilmektedir. Özellikle büyük ölçekli barajlar, yerel halkın göç etmesine, su rejiminin bozulmasına ve hatta mikro iklim değişikliklerine yol açabilmektedir. Bu nedenle hidroelektrik projelerde çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) süreci çok daha detaylı ve katılımcı bir şekilde yürütülmelidir. Enerji geri ödeme süresi; 1 – 2 yıldır. 

Biyokütle santralleri, organik atıkları enerjiye dönüştürerek, hem enerji üretimi sağlamakta hem de atık yönetimine katkıda bulunmaktadır. Ancak biyokütlenin enerjiye dönüşüm süreci, belirli bir seviyede karbon salımına neden olmakta ve bu durumun “karbon nötr” olarak değerlendirilmesi, kullanılan biyokütlenin türüne ve yönetimine bağlı olmaktadır. Tarım atıkları gibi sürdürülebilir kaynaklar kullanıldığında çevresel etki azaltılabilirken, plansız biyokütle kullanımı ormansızlaşma gibi sorunlara yol açabilmektedir. YDA sonuçlarına göre, biyokütle santrallerinin çevreci olup olmadığı, doğrudan kaynak yönetiminin etkinliğine bağlıdır. Enerji geri ödeme süresi; 2 – 3 yıldır. 

Karşılaştırmalı yaşam döngüsü analizi aşağıdaki tabloda özet olarak sunulmuştur: 

Kriter

GES

RES

HES

Biyokütle

Enerji Geri Ödeme Süresi (EGS)

1,5–2,5 yıl

0,5–1,5 yıl

1–2 yıl

2–3 yıl

Karbon Ayak İzi (kg CO₂-eq/kWh)

40–60

10–20

5–30

20–80

Kaynak Tüketimi (hammadde)

Yüksek (PV)

Orta

Yüksek (beton)

Düşük-Orta

Ekosistem Üzerine Etki

Düşük

Düşük

Yüksek

Orta

Geri Dönüşüm Potansiyeli

Orta

Düşük-Orta

Düşük

Yüksek

 Sonuç 

Enerji türlerinin yaşam döngüsü verilerine dayanarak çok boyutlu bir karşılaştırma yapılmış ve aşağıdaki sonuçlar öne çıkmıştır: 

Rüzgâr enerjisi, enerji geri ödeme süresi ve karbon salımı açısından en avantajlı seçenek olarak öne çıkmaktadır. Geri dönüşüm potansiyelinin en yüksek olduğu güneş enerjisi tesisleri, üretim sürecinde yüksek enerji ve kaynak tüketse de işletme aşamasında sıfır emisyon ile dikkat çekmektedir. Hidroelektrik santraller düşük karbon salımı sunsa da doğa üzerindeki yıkıcı etkileri, özellikle büyük baraj projelerinde, ciddi çevresel bedeller doğurmaktadır. Biyokütle santralleri, karbon nötr olmalarına rağmen, kullanılan biyokütlenin türü ve kaynağına bağlı olarak çevresel etkiler açısından değişkenlik göstermektedir. 

Yenilenebilir enerji üretim tesislerinin yaşam döngüsü analizi yöntemiyle değerlendirilmesi sonucu; enerji sistemlerinin yalnızca bugünün ihtiyaçlarını değil, gelecek kuşakların yaşam hakkını da gözeten bir anlayışla planlanması artık bir tercih değil, küresel bir zorunluluk haline geldiği görülmektedir. Ayrıca yaşam döngüsü perspektifiyle incelenmesi, çevresel sürdürülebilirlik anlayışımızda köklü bir değişikliğin gerekliliğini ortaya koymuştur. “Temiz” ya da “yeşil” olarak sınıflandırılan enerji üretim teknolojileri, aslında üretimden bertarafa kadar olan süreçlerinde farklı derecelerde çevresel etki oluşturmaktadır. Bu nedenle, enerji politikalarının sadece kaynak türüne göre değil, yaşam döngüsü verilerine dayalı olarak şekillendirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, enerji politikalarında YDA zorunlu hale getirilmelidir. Her enerji yatırımında çevresel etki sadece işletme aşamasıyla değil, tüm ömrü boyunca değerlendirilmeli ve bu veriler karar alma süreçlerine entegre edilmelidir. 

Geri dönüşüm altyapıları güçlendirilmelidir. Güneş panelleri, türbin kanatları ve diğer bileşenlerin yaşam ömrü sonunda nasıl yönetileceği net şekilde planlanmalı; atık oluşumunun önüne geçilmelidir. 

Arazi kullanımı, biyoçeşitlilik ve su kaynakları korunmalıdır. Özellikle HES ve büyük ölçekli GES/RES projelerinde, doğal yaşam üzerindeki etkiler göz önünde bulundurulmalı ve alternatif çözümler geliştirilmelidir. 

Yerel üretim ve enerji verimliliği desteklenmelidir. Enerji tesislerinin karbon ayak izi, kullanılan teknolojinin ithal edilip edilmemesine ve yerel üretimin seviyesine bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir. 

Sonuç olarak, enerji üretiminin yalnızca kaynağının yenilenebilir olmasıyla sağlanamayacağı, bunun yanında teknolojinin yaşam döngüsü boyunca oluşturduğu çevresel yüklerin de dikkate alınması gerektiği açıkça ortaya çıkmıştır. Gelecekte enerji sektöründe atılacak her adım, yalnızca enerji üretimini değil, doğayla kurulan dengeyi de dikkate almalı; ekolojik, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda şekillendirilmelidir. 

 

Kaynakça

 

1.     ISO 14040:2006 - Environmental Management — Lifecycle Assessment — Principles and Framework, 

2.     IPCC Reports on Renewable Energy (2021), 

3.     International Energy Agency (IEA), "Lifecycle GHG Emissions from Power Generation", 2022, 

4.     REN21, Global Status Report, 2023, 

5.     World Bank, “Environmental Impacts of Hydropower Projects”, 2021.


       Hazırlayanlar: Mücahit SAV, Harun ŞAHİN

       Not: Bu yazı, 2025 yılı Ekim ayında Tenva web sitesi için hazırlanmıştır.








Toplayıcılık Faaliyeti ve Elektrik Enerjisi Depolama Tesislerinin Önemi - Yeni Yaklaşımlar ve Politika Önerileri -

1.      Giriş   Dünyada enerji üretim ve dağıtım sistemleri, 21. yüzyılın teknolojik, çevresel ve sosyoekonomik dinamiklerine paralel olar...