22 Kasım 2020 Pazar

19 Ekim 2020 Pazartesi

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TERMAL ENERJİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

ÖZET

Dünya Meteoroloji Kurumu’nun verilerine göre 2014 yılı, 1880’den bu yana yaşanan en sıcak yıl olmuştur. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin 5. Değerlendirme Raporu’nda (2014), sera gazı emisyonlarının atmosferdeki konsantrasyonunun artması daha fazla ısınmaya ve iklim sisteminin bütün unsurlarında etkisi uzun sürecek değişikliklere sebep olacağı belirtilmiştir. 

Türkiye, Avrupa Çevre Ajansı tarafından öngörülen kuraklık ve çölleşme yaşanma riskinin en yüksek olduğu bölge olan Doğu Akdeniz havzasında yer almaktadır. Ülkemizde de duymaya çok alışkın olmadığımız hortum haberleri, aşırı yağmur yağışı sebebi ile okulların tatil olması, kar yağışının düzensizliği ve kurak ayların öncekilerden daha uzun sürmesi gibi olayların sıklık ve şiddetinin artması, iklim değişikliğine maruz kaldığımızın göstergeleri olarak kabul edilmektedir. 

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı Türkiye İklim Projeksiyonlarının da gösterdiği üzere; yağış ve sıcaklık parametrelerinde değişiklikler yaşanmaktadır ve yaşanacaktır. Bu durumda, temelleri yıllar önce atılan enerji tesisleri için değişen fiziksel şartlara nasıl uyum sağlayacaklarının belirlenmesi ve elektrik üretiminin kesintisiz devamı konusunda risk değerlendirmesinin yapılması önem taşımaktadır. Gelecekteki santraller için ise tasarım parametrelerinin, bu projeksiyonları göz önünde bulundurarak belirlenmesi ve gerekli önlemlerin önceden alınması ve uygulanması gerekmektedir.

GİRİŞ

Ekonomilerin gelişmesi ve büyümenin devam edebilmesi için gerekli olan kesintisiz, kolay erişilebilir ve ucuz enerji, tüm ülkelerin ve ekonomi politikalarının odak noktalarından biri olmuştur. Küresel olarak her ülkeyi farklı şekillerde etkileyen iklim değişikliği ise enerji güvenliği ile ilgili değerlendirmelerde ve analizlerde yerini almaya başlamıştır. Tahmin edilemeyen aşırı hava olaylarının sıklaşması ile sel, taşkın vb. felaketlerden zarar gören enerji alt ve üst yapıları, enerji hizmetlerinin kesintiye uğramasına yol açmaktadır. Özellikle tatlı su kaynaklarını soğutma suyu olarak kullanan tesisler için iklim değişikliği, enerji güvenliğini tehdit eden önemli unsurlardan biri haline gelmiştir. Son yıllarda, giderek daha yoğun bir şekilde üzerinde durulan iklim değişikliğine uyum (adaptation) ve iklim değişikliğine dayanıklılık (resilience) çalışmaları arasında enerji ve su konuları öne çıkmaktadır. 

İklim değişikliğinin, termik enerji sektörü üzerinde mevcut durumda yaşanan etkileri arasında; artan hava ve yüzey suyu sıcaklıkları sebebi ile termik santrallerde soğutma ihtiyacına bağlı olarak verim kayıplarının yaşanması, aşırı yağışların su kalitesinde değişikliğe sebep olması ya da kuraklıktan kaynaklı üretim aksaklıkları gösterilebilir. Bunların yanı sıra, elektrik iletim ve dağıtım altyapılarının aşırı yağış, sel ve fırtınadan zarar görmesi, hammadde iletim ağında yaşanan duraklama ya da yavaşlamalardan kaynaklı üretim aksaklıkları, hammadde kalitesinde yaşanan değişkenlikler de enerji üretimini olumsuz etkilemektedir. 

Geçmiş yılların iklim parametrelerine göre tasarlanan ve işletilen enerji santralleri, değişen iklim şartlarına uyum sağlamakta güçlük çekmektedirler. Bu durum enerji arz güvenliğinin yanı sıra finansman ve kredi desteği sağlayan kuruluşlar açısından da risk oluşturmaktadır. 

Sonuçta; iklim değişikliği-su-enerji bağlamındaki risklere dikkat çekmek; karar alıcılar ile tüm enerji yatırımcılarının konu ile ilgili farkındalığını arttırmak gerekmiştir. Daha da özelde, termik santraller için iklim ve hava şartlarına bağlı riskler neler olabilir, geçmişten geleceğe üretim performansının nasıl etkilenebileceğini ortaya koymak ve iklim değişikliği uyum önerilerini sunmak ihtiyaç haline gelmiştir.

İKLİM, SU VE ENERJİ İLİŞKİSİ

İklim değişikliğinin sıcaklık, yağış ve deniz seviyesinin ortalama ve uç seviyelerinde sapmalara neden olacağı bilinen bir durumdur. Birincil etki ekosistemlere, özellikle de toprak ve su kaynaklarına olacaktır. İkincil etki ise; sosyo-ekonomik sistemler üzerinde olacaktır (örn; sağlık, gıda, su ve enerji). İklim değişikliğinin sistemik doğası Şekil 1'de özetlenmiş olup, bu çalışmanın ana kavramsal çerçevesini teşkil etmektedir. 


Şekil 1. İklim Değişikliğinin Sistemik Doğası 

Yakın zamana kadar enerji ve su ilişkisi hidroelektrik santrallerinden optimum fayda elde etmeye indirgenmişken, artık kömür ve doğalgaz gibi kaynakların yer altından çıkartılmasından, santrallerdeki enerji üretimine kadar her yerde suyun elzem olduğu görülmektedir. Fosil yakıt değer zinciri için de iklim değişikliği ve buna bağlı olarak su varlığı ve kalitesinde meydana gelen değişiklikler önemli bir risk kaynağı olmaktadır. 

İklim değişikliğinin, termik enerji sektörü üzerinde mevcut durumda yaşanan etkileri arasında; artan hava ve yüzey suyu sıcaklıkları sebebi ile termik santrallerde soğutma ihtiyacına bağlı olarak verim kayıplarının yaşanması, aşırı yağışların su kalitesinde değişikliğe sebep olması ya da kuraklıktan kaynaklı üretim aksaklıkları gösterilebilir. Bunların yanı sıra, elektrik iletim ve dağıtım altyapılarının aşırı yağış, sel ve fırtınadan zarar görmesi, hammadde iletim ağında yaşanan duraklama ya da yavaşlamalardan kaynaklı üretim aksaklıkları, hammadde kalitesinde yaşanan değişkenlikler de enerji üretimini olumsuz etkilemektedir. Yüzey sularında yaşanan düzensizlikleri giderebilmek amacı ile kıyıları tercih eden santralleri ise yükselen deniz seviyesi tehdit etmektedir. 

Geçmiş yılların iklim parametrelerine göre tasarlanan ve işletilen enerji santralleri, değişen iklim şartlarına uyum sağlamakta güçlük çekmektedirler. Bu durum, dünyada en çok finansman ve kredi desteği sağlanan sektörlerden olan enerji sektörünü, uluslararası kalkınma kurumları ve ticari bankalar açısından riskli bir konuma sokmaktadır.

Toplumların bağlı olduğu sosyo-ekonomik sistemler daha yüksek verim sağlamak üzere yüksek derecede birbirleri ile bağımlıdırlar. Bir bileşenin sekteye uğraması diğer varlıklar ve hizmetler üzerinde ard arda yaşanacak etkiler oluşturabilir. Bazı kesintiler/arızalar, sistemi yerel ölçekte etkilerken bazıları ise; bölgesel, ulusal hatta sınır ötesi ölçekte yıkıcı etkilere neden olabilir. 2012 yılında, ulusal elektrik dağıtım şebekesinde meydana gelen arıza, Marmara Bölgesi’nin tamamında birkaç saat boyunca elektrik kesintisine neden olmuş, aynı şekilde yine 31 Mart 2015 tarihinde ise tüm yurtta meydana gelen elektrik kesintisinin (black-out) yansımaları ülkemiz kadar bazı komşu ülkelerde de hissedilmiştir. 

Nüfus ve ekonomik büyüme ile birlikte iklim değişikliğinin etkileri de su kaynakları üzerinde giderek daha fazla baskı oluşturmaktadır. Elektrik sektörünün suya bağımlılığı hem enerji hem de su güvenliği açısından artan bir risk olarak görülmektedir. 

Soğutma sistemlerinin seçimi elektrik santrallerinde suyun nasıl kullanılacağına dair önemli bir rol oynamaktadır. Yukarıda belirtilen su ve iklim zorlukları ışığında, ek maliyetler getirse ve enerji üretiminde düşüşlere neden olsa da, soğutma sistemlerinin güvenilirliğine ve su kullanımının asgariye indirilmesine daha fazla önem verilmektedir. 

Buhar türbinli termik santraller çoğunlukla su gibi güvenilir bir soğutma kaynağına ihtiyaç duyar. Su kullanımı ile ısı kolaylıkla dağıtılabilir veya havaya tahliye edilebilir. Geçtiğimiz yıllarda, dünyada yüksek sıcaklıkların (hava ve su) olması veya suyun olmamasından dolayı elektrik santralleri üretimlerinin azaltılması veya tamamen durdurulmasına dair bazı vakalar medyada söz konusu olmuş, ancak çoğunlukla kısıtlamanın ayrıntılı nedeni belirtilmemiştir. Tablo 1’de rapor edilen bu vakaların büyük kısmının mevzuata ilişkin veya fiziksel kısıtlamalardan dolayı kaynaklandığı varsayılmıştır, çünkü Kamuoyu dikkatinin çekileceği konular bunlardır.

Tablo 1. Ekstrem hava koşullarından etkilenen santraller 

Ülke

Yıl

Etkilenen Santral Tipi

Santral Adları Yerleri

Fransa

2003, 2006, 2009

Nükleer

Geniş çapta

İspanya

2006

Nükleer

Santa Maria de Garoña

Almanya

2006

Nükleer

Krummel

 

ABD

 

2008, 2009, 2011, 2013

Nükleer, kömür, hidroelektrik

Geniş çapta

Romanya

 

2003, 2012

Nükleer

Cernavoda

Çin

2005, 2011, 2012

Kömür

Geniş çapta

Su kaynakları üzerindeki baskı ve rekabet ile birlikte mevzuat değişiklikleri ve iklim değişikliğinin etkilerinin bir araya gelmesi sonucunda elektrik santrallerinin soğutulmalarına dair güçlüklerin artması beklenmektedir. En büyük etkinin açık devre soğutma sistemleri ile çalışmakta olan nükleer ve kömürlü elektrik santralleri tarafından hissedilmesi beklenmektedir.

KRİTİK ALTYAPI 

Kritik altyapı (KA), bir ülkenin işleyişi ve günlük hayatın dayandığı zorunlu hizmetlerin temin edilmesi için gerekli tesisleri, sistemleri, sahaları ve ağları ifade etmektedir. Bu kavram ilk olarak 1996 yılında ABD'de kullanılmıştır. Kritik Altyapı Direnci (KAD), temel hizmetlerin ciddi şekilde kesintiye uğramasına neden olan 2001 İkiz Kuleler Saldırısı, 2003 Kuzey-Doğu Elektrik Kesintisi ve 2005 Katrina ile 2012 Sandy Kasırgaları ardından önem kazanmıştır.

Türkiye, hızla gelişen bir ülke olarak risk profilinde olduğu gibi kendine has büyüme zorlukları ile karşı karşıyadır ve bu duruma adapte edilmiş, yenilikçi planlama ve yönetim çözümlerine ihtiyacı vardır. 2013 yılında başlayan kuraklık, 2014 yılında yaşanan en kötü kuraklık olarak kayıtlara geçmiştir (1961 yılından bu yana) ve farklı bölgelerde yağışlar % 25 ile % 50 oranında düşüş göstermiştir. 2014 yılında özellikle şiddetli ve kısa süreli yağışlar nedeniyle bir dizi ani sel yaşanmıştır. 2015 yılı Haziran ayında İstanbul'da ciddi sel olayı yaşanmış ve 2014 yılı içerisinde Ankara'da 6 defa sel olayı yaşanmıştır. 2014 yılının Mayıs ayında gerçekleşen Balkan selleri de kaydedilen en olumsuz sel vakasıdır. 2015 yılı Şubat ayında Meriç ve Tunca nehirlerinin taşması nedeniyle, Bulgaristan’ın bir bölümü ve Edirne’de yaşanan sel felaketi, yüzyılın felaketi olarak nitelendirilmiş ve Edirne’de birçok kişinin tahliye edilmesi gerekmiştir. Aşırı ve bölgesel yağışların ciddi ekonomik kayıplara yol açmasının yanı sıra bazıları yüzyıllar önce tasarlanan şehirler ve altyapıların güçlendirilmesi ve yenilenmesi ihtiyacına dikkat çekmiştir. 

Avrupa Birliği üye ülkelerinde son yıllarda, sıklıkla yaşanan afet olayları, sıcak hava dalgaları, deniz seviyesi yükselmesine maruziyetin artması, tarımda verim kayıplarının yaşanması gibi sebeplerle iklim değişikliğine uyum ile ilgili önemli adımlar atılmıştır. Yapılan detaylı iklim değişikliği risk ve etki değerlendirmeleri ışığında 2013 Nisan ayında Brüksel’de kritik altyapının iklim değişikliğine uyumunu sağlamak amacıyla “AB İklim Değişikliği Strateji Planı” yayımlanmıştır. Bu strateji planında, iklim değişikliğinin etkileri coğrafi bölgelere ve farklı sektörlere göre ayrı ayrı değerlendirilmiş ve her bir olası durum için farklı uyum seçenekleri önerilmiştir [1]. 

İngiltere, dünyada iklim değişikliği ve beraberinde getirdiği tehditlere yönelik bir eylem planı hazırlayan ilk ülkedir. 2008 yılı İklim Değişikliği Yasası (Climate Change Act) ile 2050 yılı için 1990 yılına kıyasla en az % 80 emisyon azaltım hedefi belirlenmiştir. İngiltere, uyum konusunda da belki en ileri durumda olan ülke konumdadır demek yanlış olmayacaktır. Özellikle 2007 yılında yaşanan sel felaketi, bir dönüm noktası olmuş, Hükümet, uyum ve risk değerlendirme & yönetimi konusunda bir dizi eylemde bulunmuş, raporlar hazırlamıştır. 

SANTRELLERİN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN ETKİLENMESİ

İLE ALINABİLECEK ÖNLEMLER 

İklim değişikliğinin doğrudan ve dolaylı etkileri sonucu termik santraller aşağıdaki şekillerde etkilenebilmektedir.

Artan ani yağış miktarlarına bağlı olarak nehir ve deniz kenarlarında bulunan santrallerin taşkın riskine maruz kalması,

Kuraklıkların enerji santrallerinde kullanılan soğutma suyu miktarını tehdit etmesi, 

Yüksek sıcaklıklarda iletim hatlarının veriminin düşmesi ve fırtınalarda elektrik hatlarının birbirine değmesi sonucu gerçekleşen kısa devreler,

Trafo merkezlerinin ve yakıt tedarik zincirinin olumsuz koşullardan etkilenmesi. 

Enerji santralleri yapılırken soğutma ihtiyacı göz önünde bulundurularak özellikle su kaynaklarına yakın yerler tercih edilmektedir. Nehir ve deniz kenarlarına yapılan santraller, yoğun yağışlar ve tsunami gibi doğal felaketlerin getirdiği risklere maruz kalmaktadır. 

Bir takım önlemler alınarak tesisler koruma altına alınabilmektedir.

Santrallerin deniz tarafında kalan bölgelerine güçlendirilmiş betondan duvar örülmelidir. Duvarlar tsunami ve deprem gibi doğal felaketlere dayanıklı şekilde yapılmalı ve duvarların üzerinde santral sahasına giren suların tahliyesini yapacak drenaj sistemleri bulunmalıdır. Santrallerin arka tarafına beton destekli toprak set çekilebilmektedir. En beklenmedik durumlarda, santralin deniz seviyesinin üzerinde 15 m sular altında kalması halinde bile taşkın sularının santral binasına girmesini engelleyecek koruyucu paneller ve su geçirmez kapılar inşa edilmelidir. Kritik ekipmanların yer aldığı odalar su geçirmez kapılar ile takviye edilerek olası bir taşkın halinde bu ekipmanların deniz suyuna maruz kalması engellenmelidir. 

Termik santrallerin soğutulması için gerekli olan su, genel olarak yakınlarda bulunan akarsular ve göller gibi doğal su kaynaklarından karşılanmaktadır. Bu su kaynaklarının debilerinde ve barındırdıkları su miktarlarında mevsimsel olarak değişimler gözlenebilmektedir ve termik santraller yeterli miktarda su kullanamadığı durumlarda üretim azaltımına ve hatta operasyonel duraklamalara maruz kalmaktadır. Mevsimsel su sorunlarını ortadan kaldırmak ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden asgari seviyede etkilenmek için yeni yapılacak santrallerin deniz ve okyanus gibi mevsimsel değişimlerden daha az etkilenen su kaynaklarının yakınlarına yapılması iyi bir uygulama örneği olarak ön plana çıkmaktadır.

Kullanılan su miktarını azaltmak için dünyada uygulanan yöntemlerin en etkilileri aşağıdaki tabloda özetlenmiştir: 

Santral Adı ve Yeri

Uygulanan Önlemler ve Sonuçları

Riga Termik Santrali (Ünite 1 Riga, Letonya)

1 nolu üniteye entegre edilen soğutma suyu geri dönüşüm sistemi ile temiz su tüketimi 9,5 kat azalmış ve yıllık 30 milyon metreküpten, 3,1 milyon metreküp seviyesine inmiştir.

Palo Verde Nükleer Santrali (Arizona, ABD)

Soğutma suyu olarak % 100 atık su kullanılmaktadır. Tesiste arıtılan su sahada arıtılarak kullanılmasıyla hem atık su arıtım maliyetleri hem de soğutma suyu kullanımı ortadan kalkmıştır.

Boulder City Termik Santrali (Nevada, ABD)

Amerika’da birçok su soğutmalı termik santral çevre yönetmeliklerine uygunluk ve doğal su kaynaklarının azalması sebebiyle hava soğutmalı sistemlere geçiş yapmıştır.

 

SONUÇ

Kömürle çalışan termik santraller için su ve kömür en önemli iki girdidir. Bunlardan birinin olmaması durumunda santral durma noktasına gelecektir. Mevcut santraller için en önemli risklerden birisi olan su tüketimi, önümüzdeki dönemlerde daha önemli bir hale gelecektir. Soğutma suyu ihtiyacını yüzey sularından karşılayan termik santrallerin, iklim değişikliği etkilerine daha çok maruz kalacağı düşünülmektedir. Mevcut durumda bile bazı santrallerde su kullanımı ile ilgili sıkıntılar yaşandığı ve santrallerin faaliyetini sekteye uğratabilecek risklerin mevcut olduğu belirlenmiştir.

Türkiye’de mevcut termik santrallerin dağılımına ve kapasitesine bakıldığında, ağırlıklı olarak nüfus ve sanayi&turizm kaynaklı elektrik ihtiyacının yüksek olduğu batı bölgelerde yoğunlaştığı görüşmektedir.  Yaklaşık 328 projede, toplam 31bin MW olan Türkiye’nin  Kurulu termik santral kapasitesinin, proje ve yapım aşamasında projeler ile birlikte 63,783 MWe’ye ulaşabileceği öngörülmektedir [2]. Mevcut projelerin ortalama büyüklüğü ve yeni inşa edilmesi planlanan projelerin ortalama büyüklüğü dikkate alındığında, yeni projelerin mevcut projelere göre ortalama büyüklüklerinin 3 katından fazla olduğu, dolayısıyla hem kaynak ihtiyaçlarının hem de mevcut altyapılara bağımlılıkların çok daha yüksek olduğu ortaya çıkmaktadır. Yeni planlanan santrallerin, tamamına yakınının özel sermaye ile yapıldığı düşünüldüğünde, Kamu açısından finansal risk yok gibi görünse de,  arz güvenliği, iletim ve dağıtım altyapısının üretim tesislerine bağımlılığı gibi hususlar dikkate alındığında, özellikle elektrik piyasasının ve mevcut ulusal şebekenin istikrarı açısından tüm sistemin etkilenmesi kaçınılmazdır.

Günümüzde, büyük sistemleri ve varlıkları etkileyen en önemli etkenlerden birisi, iklim değişikliği kaynaklı aşırı hava olaylarıdır. Enerji varlıkları ve altyapısı incelendiğinde, gerek yakıt tedariği ve üretim, gerekse iletim ve dağıtım aşamalarında iklim değişikliğinin hem süreçlerin performansına, hem de sebep olduğu altyapı hasarları nedeniyle faaliyetlerin kesintiye uğramasına neden olduğu ortaya çıkmaktadır.

 

İklim değişikliği konusu, politika çerçevesine adım adım dahil olmaktadır. Bu durum mevcut verilerde ve karar-verme farkındalığında artış olduğuna işaret etmektedir. Ancak etkin bir iklim dayanıklılığı stratejisi oluşturmak için halihazırda atılması gereken birçok adım bulunmaktadır. İklim değişikliği etkisinden dolayı özellikle yüksek risk altında olan enerji sektörü, iklim değişikliği etki azaltma kapsamının genişletilmesi ile önlemlerini de dahil etmek olmalıdır.

 

KAYNAKLAR

                       http://ec.europa.eu/clima/policies/adaptation/what/docs/swd_2013_132_en.pdf

                      http://www.epdk.org.tr/index.php/elektrik-piyasasi/lisans

 

Mücahit SAV - Makine Yüksek Mühendisi

EÜAŞ Genel Müdürlüğü Çevre ve Kamulaştırma Daire Başkanı

 

Zeren ERİK - Kimya Yüksek Mühendisi

 

M. Kemal DEMİRKOL - Kimya Yüksek Mühendisi    

GTE Carbon Genel Müdürü

 

Erdem ERGİN - Kimya Yüksek Mühendisi                       

Dünya Bankası, Uzman


22 Eylül 2020 Salı

BP Enerji Görünümü 2020 Özet Raporu

BP Enerji Görünümü Raporu’nda, gelecek otuz yılın muhtemel sonuçlarını ve etkilerini keşfetmeye yardımcı olmak maksadıyla Hızlı (Rapid), Net Sıfır Emisyon (Net Zero) ve Mevcut Durum (Business-As-Usual, BAU) olmak üzere üç senaryo üzerinde duruluyor. Bu senaryolar gelecekte ne olacağına veya BP’nin ne olmasını istediğine dair tahminler değildir. Daha ziyade, enerji geçişinin doğası ile ilgili farklı yargı ve varsayımların olası sonuçlarını araştırırlar. Senaryolar arasındaki farklılıklar, ekonomik ve enerji politikaları ve sosyal tercihler bağlamındaki farklı varsayımların bir kombinasyonundan kaynaklanmaktadır.

Hızlı senaryosuna göre enerji kullanımından kaynaklanan karbon emisyonlarının 2018 seviyelerine göre 2050 yılına kadar yaklaşık yüzde 70 azalması bekleniyor. Net Sıfır Emisyon senaryosuna göre, 2050 yılına kadar karbon emisyonlarındaki azalma yüzde 95’in üzerindeki değerlere çıkıyor.

Mevcut Durum senaryosuna göre; hükümet politikalarının, teknolojilerinin ve toplumsal tercihlerin yakın geçmişte görülenin devamı şeklinde ve hızla gelişmeye devam ettiği varsayılıyor. Senaryoda, enerji kullanımından kaynaklanan karbon emisyonlarının 2050 yılına kadar, 2018 seviyelerinin sadece yüzde 10 altında olacağı varsayılıyor.

Rapora göre, dünya daha düşük karbona doğru ilerliyor. Dünyadaki enerji sistemleri, yakıtlar arasındaki artan rekabet ve müşterilerin ihtiyaçları ve istekleri doğrultusunda çeşitlenerek köklü bir dönüşüm geçiriyor. Elektrifikasyon arttıkça, enerji tüketimi de fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye doğru yön değiştiriyor. Karbon fiyatlarındaki artış gibi temel politik önlemlerin ise, enerji kullanımı kaynaklı emisyonları kalıcı olarak azaltması bekleniyor.

Birincil enerji talebi, Hızlı ve Net Sıfır Emisyon’da yaklaşık %10 ve Mevcut Durum’da yaklaşık %25 artmaktadır.

Nihai enerji tüketiminde elektriğin önemi önümüzdeki 30 yıl içinde önemli ölçüde artacaktır. Yenilenebilir enerjilerin kömüre karşı pay kazanmasıyla elektrik üretiminin karbon yoğunluğu önemli ölçüde düşecek. 2018’de %20 olan nihai enerji tüketimdeki elektriğin payı 2050’ye kadar Mevcut Durum’da %34’e, Hızlı’da %45’e ve Net Sıfır’da %50’nin üzerine çıkacak.

Yenilenebilir enerji de en hızla gelişen enerji kaynağı olarak görülüyor. 2018’de birincil enerjideki yüzde 5 olan yenilenebilir enerji oranı 2050’ye kadar, Net Sıfır Emisyon’a göre yüzde 60’a, Hızlı’ ya göre yüzde 45’e kadar yükseliyor. Mevcut Durum’a göre ise nispeten daha az büyüme olsa da önümüzdeki 30 yılda birincil enerjideki büyümenin büyük kısmını oluşturuyor. Rüzgar ve güneş enerjisi ağırlıklı yenilenebilir enerji, önümüzdeki 30 yıl içinde en hızlı büyüyen enerji kaynağı olacaktır ve yeni rüzgar ve güneş kapasitesinin geliştirilmesinde ve bu enerjilere yapılan yatırımlarda önemli bir artış beklenmektedir.

Gelecek 30 yıl içinde, rüzgar ve güneş maliyetleri, Hızlı’da sırasıyla yaklaşık %30 ve%65 ve Net Sıfır Emisyon’da %35 ve%70 azalacak.

Tüm senaryolarda gelecek 30 yıl içinde petrol talebinde düşüş olacağı varsayılıyor. Bu düşüşün ölçeği ve hızı, karayolu ulaşımının artan verimliliği ve elektrifikasyonundan kaynaklanmaktadır. Doğal gazın görünümü ise petrolden daha dayanıklıdır çünkü gelişmekte olan ülkelerdeki kömüre olan bağımlılığı azaltması ve karbon yakalama ve depolama (CCUS) birleştiğinde sıfıra yakın bir karbon enerjisi kaynağı olarak kullanılabilmesi onun kayda değer avantajları olarak gösteriliyor.

Hidrojen ve biyoenerji kullanımı artıyor.

Hem Hızlı hem de Net Sıfır Emisyon senaryoları karbon fiyatlarının 2050’ye kadar, gelişmiş ülkelerde 250 dolar/ton CO2’ye ulaşacağı ve gelişmekte olan ekonomilerde ise 175 dolar/ton CO2 seviyelerine geleceği ve bu itibarla önemli ölçüde bir artış göstereceğini varsayıyor. Mevcut Durum senaryosu ise gelişmiş ekonomilerde 65 dolar/tonCO2 ve gelişmekte olan ekonomilerde 35 dolar/tonCO2 değerleriyle çok daha düşük karbon fiyatları olacağını varsayıyor.

Her üç senaryoda da küresel GSYİH yıllık büyüme ortalamaları (2015 Satın Alma Gücü Paritesi bazında) yaklaşık %2,6’dır.

Küresel faaliyetteki genişleme, nüfus artışıyla desteklenecek ve dünya nüfusunun 2 milyardan fazla artarak 2050 yılına kadar yaklaşık 9,6 milyara ulaşacağı öngörülüyor.

Endüstride kömür kullanımı her üç senaryoda da keskin bir şekilde düşüyor.

Hindistan, her üç senaryoda da 2050’ye kadar birincil enerji talep artışının en büyük kaynağı oluyor.

Petrol ve doğalgaz ihracatı Ortadoğu ve Rusya’nın hakimiyetinde olmaya devam ediyor.

Sıvı yakıt talebinin görünümüne ulaşım sektöründeki değişiklikler hakimdir.

LNG, hem Hızlı hem de Mevcut Durum senaryosunda önemli ölçüde genişleyerek daha rekabetçi, küresel olarak entegre bir gaz pazarı oluyor.

Nükleer enerji, 2050’ye kadar Hızlı ve Net Sıfır’da sırasıyla yaklaşık %100 ve %160 artarak, güçlü bir şekilde büyüyor.

Hidroelektrik önümüzdeki 30 yıl içinde büyüyor, ancak geçmişe göre daha yavaş bir hızda.

Dünya düşük karbonlu bir enerji sistemine geçerken hidrojenin rolü artıyor.

Kaynak: “BP Energy Outlook 2020”, BP

 

7 Ağustos 2020 Cuma

2019 YILI ELEKTRİK PİYASASI ÖZET RAPORU

Makroekonomik Göstergeler

Gayrisafi Yurt içi Hasıla
2018 yılında yaşanan ekonomik sıkıntılar 2019 yılında da etkisini göstermeye devam etmiştir. Büyüme oranları, 2019 yılının ilk çeyreğinde % -2,3, ikinci çeyreğinde ise % -1,6 olarak açıklanmıştır. Üçüncü ve dördüncü çeyrekte ise büyüme, yönünü pozitife çevirmiş ve sırasıyla % 0,9 ve % 6,0 olarak gerçekleşmiştir. Ekim ayında açıklanan yeni ekonomik verilere göre yılsonu büyüme hedefi % 0,5 olarak belirlenmiştir. Hedef yakalanmış ve yılsonu büyüme rakamı % 0,9 olarak açıklanmıştır.

Döviz Kurları Üretici Fiyat Endeksi & Tüketici Fiyat Endeksi
2019 yılında yaşanan ekonomik daralma ÜFE ve TÜFE oranlarında da artışın yaşanmasına neden olmuştur. 3. çeyrekte ise pozitif yönlü büyüme bu endeksler üzerindeki etkisini belli etmiş ve çeyreğin son ayında enflasyon tek haneli rakamlara gerilemiştir. Ekim ayında duyurulan Yeni Ekonomi Programında yılsonu için hedeflenen enflasyon oranı % 12’dir. TÜİK tarafından açıklanan rakamlara göre ise yılsonu enflasyon rakamı % 11,84 olarak gerçekleşmiştir.   
                       
2019 Yılı içerisinde Enerji Piyasasında Yaşanan Değişiklikler
Ø  Temmuz ayında yapılan açıklamayla birlikte YEKA-1 kapsamında kurulacak olan 1 GW gücündeki güneş santrali için tanınan kurulum süresi 36 ay uzatılmıştır.

Ø  Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Belgelendirilmesi ve Desteklenmesine İlişkin Yönetmelikte değişiklik içeren taslak çalışma ile birlikte hibrit tesis ve yüzer GES tanımları mevzuata eklenmiştir.

Ø  Ocak ayında EPDK tarafından yayımlanan ‘Elektrik Depolama Faaliyetleri Yönetmeliği Taslağı’ ile birlikte piyasada yürütülecek elektrik depolama işlemleri için bir alt yapı oluşturulması hedeflenmiştir.

Ø  Sanayi yoğunluğu nedeniyle elektrik tüketiminin yüksek olduğu bölgelerde ortaya çıkabilecek arz problemlerini gidermek için tasarlanan yönetmelik değişikliği taslak olarak yayınlanmış, ancak yürürlüğe girmemiştir.

Ø  Kömür santrallerinin çevre mevzuatı için gerekli izinlere tabi olması için tanınan sürenin uzatılmasına ilişkin yasa tasarısının Cumhurbaşkanlığı tarafından veto edilmesiyle birlikte bu santrallerin 2020 yılına kadar gerekli çevresel düzenlemeleri yapmaları zorunlu tutuldu.

Ø  Ocak ayında yürürlüğe giren değişiklik ile birlikte Kapasite Mekanizması kapsamındaki ödemeler birim sabit maliyet bileşenleri ile kaynak bazlı kurulu güce bağlı olarak belirlenmeye başlandı. Ayrıca, aynı değişiklik ile birlikte, kapasite mekanizması kapsamına girecek santrallerin yaş limiti 10 yıldan 13 yıla çıkarıldı.

Ø  Mayıs’ta yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile önceden 1 MW olan lisanssız elektrik santral kurma limiti 5 MW’a çıkartıldı.

Ø  12 Mayıs’ta Resmi Gazete’de yayımlanan değişiklik ile birlikte lisanssız elektrik üretim santralleri için aylık mahsuplaşma mümkün hale getirilmiştir. Ayrıca, bu değişiklikle birlikte şebekeye satış bedeli aktif enerji bedeli üzerinden yapılmaya başlanacaktır.

Ø  2018’de yoğun biçimde yaşanan ikili anlaşma fesihlerine karşı önlem olarak geliştirilen İleri Tarihli Fiziksel Teslimatlı Elektrik Piyasası 30 Ocak tarihli Kanun değişikliği ile duyuruldu. Piyasanın 2020 yılının Aralık ayında devreye girmesi beklenmektedir.

Ø  İkili anlaşma, gün öncesi ve gün içi piyasalarında işlem yapan piyasa katılımcılarının alış/satış yönünde işlem hacimlerinin kontrolünü içeren bir düzenlemedir. Bu düzenleme sayesinde karşılığı olmayan ticaretin önüne geçilmesi hedeflenmektedir.

Vadeli Elektrik Kontratları
Borsa İstanbul çatısı altında işlem gören finansal elektrik ticareti hacminin yüksekliği piyasadaki öngörülebilirliği arttırıcı bir etki olarak değerlendirilmektedir. 2018 yılında yaşanan kontrat iptallerin ardından 2019 yılında tezgâh üstü piyasalarda yapılan anlaşmalar (Nisan ayı hariç) daha dengeli ve daha öngörülebilir bir tablo olarak görülmektedir. Nisan ayında uzlaşma fiyatı 264 TL/MWh olarak belirlenmişken gün öncesi piyasasında aylık ortalama 187 TL/MWh olarak gerçeklemiştir. Diğer bir deyişle Nisan ayında uzlaşılan fiyatın % 29 altında bir aylık ortalama PTF değeri oluşturmuştur.

Yılın ilk yarısında iki fiyat arasındaki fark ikinci yarıya göre daha yüksek gerçeklemiştir. Bu farklılık, 2019 yılı içerisinde hidroelektrik santrallerinden üretilen elektrik miktarının son yıllara göre oldukça yüksek gerçekleşmesinden kaynaklanmaktadır. Bu santrallerin üretimdeki payının artması, yılın ilk yarısında PTF’nin düşük gerçekleşmesine neden olmuştur. Yılın ikinci yarısında ise su durumu da dikkate alınarak uzlaşma fiyatları ile PTF ilişkisi daha normal seviyelere gelmiştir.

Enerji Yatırımları
Enerji İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan Enerji Yatırımları Raporunda 2019 Aralık ayı sonu itibariyle 2.821 MW enerji yatırımı yapıldığı açıklanmıştır.

Yapılan yatırımlar iki temel gruba ayrılırsa termiklere yapılan yatırım toplam yatırımın % 56’sını oluştururken, yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırım toplamın % 44’ünü oluşturmaktadır.

Termik santraller içinde yerli kömür santralleri % 18,2’lik paya sahipken, ithal kömüre yapılan yatırım toplamın % 4,9’unu oluşturmaktadır. 2019 yılında termik santraller içinde en yüksek yatırım 917,4 MW ile doğal gaz santrallerine yapılmıştır.

Termik santraller dışındaki yatırımlara bakıldığında rüzgar santrallerine yapılan yatırım toplamda 578 MW ile ilk sırada yer almaktadır. Jeotermal santraller ise bu kaynağa yapılan 232 MW’lık yatırım ile ikinci sırada yer almaktadır. EİGM tarafından yayımlanan listede güneş santralleri yalnızca lisanslı santralleri içermekte ve bu nedenle lisanssız güneş santrallerindeki kurulu güç hakkında bilgi vermemektedir. Bu listeye göre en az yatırım alan yenilenebilir kaynağın güneş olması bu nedenden kaynaklanmaktadır.


Kurulu Güç Gelişimi
2018 yılı sonu itibariyle 88,2 GW olan kurulu güç, 31 Aralık 2019 tarihli Yük Tevzi Bilgi Sistemi (YTBS) raporuna göre 91,3 GW’a ulaşmıştır. 2019 Aralık sonu kurulu gücüne göre termik santrallerin toplam kurulu gücü 47 GW olarak kaydedilmiştir. Toplam kurulu gücün % 28,4’lük oranı doğalgaz, % 12,4’lük oranı yerli kömür ve % 9,8’lik oranı ithal kömür santrallerinden oluşmaktadır.

Yenilenebilir enerji kaynaklarında ise hidroelektrik santraller 28,5 GW Kurulu güç ile toplamın % 31,2’lik kısmını oluşturmaktadır. Güneş santralleri büyük oranı lisanssız olmakla birlikte toplamda 6 GW kapasiteye sahiptir. Yine aynı tarihli YTBS raporuna göre rüzgar kurulu gücü 7,5 GW, jeotermal kurulu gücü 1,5 GW ve biyokütle kurulu gücü 0,8 GW değerlerine ulaşmıştır.

2019 yılı Yap-İşlet santrallerinin kontratlarının sonlandığı yıl olarak değerlendirilebilir. Kontratları sonlanan santraller artık serbest üretim şirketi kurulu gücüne dahil olmuş ve Aralık ayı sonu itibariyle Yap-İşlet santrali kalmamıştır. Bu tarih itibariyle toplam kurulu gücün % 67,7’i serbest üretim şirketleri, % 21,4’i EÜAŞ santralleri, % 6,9’i lisanssız santraller, % 3,8’i İşletme Hakkı Devredilen şirketlerden ve % 0,2’si Yap-İşlet-Devret santrallerinden oluşmaktadır.

                
 

                                    
          

Kapasite Mekanizması
Arz güvenliğinin sağlanması amacıyla 2018 yılında devreye alınan kapasite mekanizması bütçesi 2019 yılı için 2 milyar TL olarak belirlenmiştir. Bu mekanizmadan yararlanan santrallere yapılan ödemeler son düzenleme ile santrallerin kurulu güç değerlerine bağlı olarak yapılmaktadır.

Yapılan ödemeler yakıt türlerine bağlı katsayılar kullanılarak hesaplanmaktadır. Yönetmelik gereği kapasite mekanizması kapsamında yapılacak ödemeler toplam bütçeden daha fazla olamamaktadır. 2019 yılı için yapılan ödemeler bütçe ile doğrudan uyum sağlamaktadır.

Kapasite Mekanizmasından yararlanan santral sayısı 42 olarak açıklanmıştır. Bu santrallerin 12 tanesi doğal gaz santrali, 15 tanesi yerli kömür santrali, 5 tanesi ithal ve yerli kömür karışık santral ve 10 tanesi hidroelektrik santralidir. Hidroelektrik santraller 2018 yılında bu mekanizmadan yararlanamazken ilgili yönetmelikte yapılan değişiklik ile 2019 yılında listede yer almaya başlamışlardır.

 

Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları-YEKA
2019 yılında tamamlanması beklenen YEKA RES-2, YEKA GES-2 ve YEKA RES-3 ihalelerinden yalnızca YEKA RES-2 ihalesi tamamlanmıştır. 30 Mayıs 2019 tarihinde yapılan ihalede;
- Aydın ve Çanakkale bölgelerinde 250 MW+250 MW’lık kapasite EnerjiSA tarafından sırasıyla 4,56 USDcent/kWh ve 3,67 USDcent/kWh ve
- Balıkesir ve Muğla bölgelerinde 250 MW+250 MW’lık kapasite Enercon tarafından sırasıyla 3,53 USDcent/kWh ve 4,00 USDcent/kWh teklif ile kazanılmıştır.

YEKA GES-2 ihalesinin, başvurulara katılımın azlığı nedeniyle, iptali 13 Ocak 2019 tarihli Resmi Gazete’de duyurulmuştur. Bundan sonraki süreçte küçük alanların ihalesi olarak değerlendirilen mini YEKA ihaleleri beklenmektedir. YEKA RES-3 olarak isimlendirilen ve deniz üstü olarak planlanan ihale için ise ertelenmenin ardından yeni bir duyuru yapılmamıştır.
                     
                           

Elektrik Üretimi
TEİAŞ yılsonu üretim ve tüketim raporuna göre 2019 yılında toplam 304.252 GWh elektrik üretimi yapılmıştır. Yine aynı raporun verilerine göre termik kaynaklardan üretilen elektrik miktarı toplam üretimin yaklaşık % 58’ini oluşturmaktadır. Termik üretim kaynak tipine göre incelendiğinde en yüksek payın % 37 oranla kömür santrallerine ait olduğu görülmektedir. Öte yandan, doğal gaz santralleri toplam üretimde yalnızca % 19’luk bir pay elde edebilmiştir. Hidroelektrik santralleri, barajlı ve akarsu olmak üzere toplamda üretime % 29 oranında katkı sağlamıştır. Yenilenebilir enerji kaynaklarından rüzgar, güneş ve jeotermal santralleri toplamda yaklaşık 40.287 GWh üretimle toplam üretimin % 13’ünü oluşturmuşlardır. Bu verilere lisanssız üretim verileri de dahil edilmiştir.

Alım Garantileri
YEKDEM, yerli ve milli enerji politikası kapsamında oluşturulmuş, yenilenebilir enerji üreticilerini destekleyen dolar bazlı bir mekanizmadır. YEKDEM uygulaması kapsamında üreticiler kaynak tipine göre alım garantisinden yararlanmaktadırlar. Ayrıca santrallerin kurulumunda yerli parça kullanımı ile birlikte bu fiyata ek ödemeler de sağlanmaktadır.

2019 yılında toplamda 20.921 MW olmak üzere 777 santral bu mekanizmadan yararlanmaya hak kazanmıştır. Hidroelektrik santralleri toplamda 12.588 MW ile bu mekanizmadan en çok yararlanan kaynak türüdür. Mekanizma kapsamında 2019 yılında yerli katkı dolayısıyla 22 farklı alım fiyatı oluşmuştur.

Bu santrallere ödenen teşvikler daha sonra YEKDEM birim maliyeti altında açıklanmaktadır. Gerek lisansız santrallerin kapasitesindeki artış gerekse de verilerin toplanmasında yaşanan gecikmeler bu rakamların yıl içinde revizyon edilmesine neden olmaktadır. En güncel YEKDEM birim maliyetlerine bakıldığında güneşin görece yüksek olduğu aylarda bu maliyetin yükseldiği görülmektedir.

   

                  
                        

2019 yılında yenilenebilir enerji kapasitesindeki artışa rağmen bu kaynakların mevsimselliğinden dolayı üretimlerinde aylara göre farklılıklar vardır. EPİAŞ Şeffaflık Platformu’ndan alınan YEKDEM üretim verilerine göre yaz aylarında özellikle lisanssız YEKDEM üretiminde artış görülmektedir. Bu artış lisanssız kurulu güçte yer alan güneş santrallerinden kaynaklanmaktadır.

Özellikle linyit rezervi bakımından zengin bir ülke olan Türkiye, enerjide dışa bağımlılığı azaltma hedefi ile uygulamaya koyduğu yerli kömür alım garantisi kapsamında, her yıl bir alım miktarı açıklamaktadır. Bu alım için her yılın ilk çeyreğinde bir fiyat açıklanmakta, geri kalan çeyrekler için ise ÜFE, TÜFE ve dolar kuruna bağlı olarak düzenlemeler yapılmaktadır.

Artan enflasyon ve diğer etkenler ile beraber özellikle üçüncü çeyrekte alış fiyatı 308,54 TL/MWh olarak hesaplanmıştır. Yılsonu hedefi doğrultusunda düşen enflasyon oranları ise dördüncü çeyrek fiyatının 306,51 TL/MWh seviyesinde kalmasını sağlamıştır.                              

2019 yılında alınacak elektrik enerjisi miktarı 2018 yılında TETAŞ tarafından açıklanmıştır. Yapılan açıklamaya göre; 
- Yerli kömür ile ithal kömür karışımı yakıtla elektrik enerjisi üretimi yapılan santralleri işleten şirketlerden toplam 930.338.093 kWh elektrik enerjisi ve
- Sadece yerli kömür yakıtla elektrik enerjisi üretimi yapılan santralleri işleten Şirketlerden 21.071.381.500 kWh elektrik enerjisi satın alınacaktır.

Elektrik Tüketimi
TEİAŞ’tan alınan aylık tüketim verilerine göre brüt elektrik talebi 2018 yılına göre (Mayıs, Haziran, Ekim ve Aralık ayı hariç) daha düşük gerçekleşmiştir.

TEİAŞ YTBS raporlarına bakıldığında 2019 yılı en yüksek talep 1 Ağustos saat 17:00’de 45.346 MW olarak gerçekleşmiştir. Bu talepte lisanssız üretimin karşıladığı talebin dikkate alınmadığı unutulmamalıdır.

Bu tarihteki YTBS raporuna bakıldığında emre amade kapasite 61.366MW’tır. Bu verilere göre yedek kapasite oranı %35 olarak hesaplanmıştır.

TEİAŞ her yıl bir önceki yılın rakamlarını güncellemektedir. Bu nedenle bu rakamlar 2020 yılı içinde yukarı yönlü revize edilebilir.

Serbest Tüketici
Tedarikçisini seçme hakkına sahip olan tüketiciler olarak literatürde yer alan serbest tüketiciler için yıllık tüketim limiti 2019 yılı için 1.600 kWh olarak belirlenmiştir. Yıllık tüketimi bu limit altında olan tüketiciler ise EPDK tarafından belirlenen tarife üzerinden faturalarını ödemektedirler.

Serbest tüketiciler, sahip oldukları seçme hakkından dolayı daha uygun birim enerji bedeli sunan elektrik satış şirketini seçebilmektedirler. Serbest tüketici limitine ek olarak yıllık tüketimi belirlenen limiti aşan tüketiciler son kaynak tedarik tarifesi kapsamında değerlendirilmektedir. Bu limitin düşmesi ile tüketimi yüksek olan serbest tüketicilerde bu tarifeye dahil olmaya başlamışlardır. Bu limit 2019 yılı için 10 milyon kWh olarak belirlenmiştir.

Mesken tipi aboneler için serbest tüketici hakkını kullananların sayısı yıl boyunca azalış göstermiş ve Aralık ayında bu hakkı kullanan abone sayısı 17.509 olarak kaydedilmiştir. Sanayi abone türü için ise Ocak ayında 16.335 olan serbest tüketici hakkını kullanan abone sayısı Aralık itibariyle 26.666’e ulaşmıştır.

         

Sınır Ötesi Elektrik Ticareti
EPDK tarafından yayımlanan aylık raporlara göre 2019 yılında Bulgaristan, Gürcistan ve Yunanistan ile toplamda 2.332 GWh ihracat ve 2.211 GWh ithalat yönünde olmak üzere elektrik ticareti yapılmıştır. Yıl toplamında en fazla ithalat Bulgaristan’dan, en fazla ihracat ise Yunanistan’a yapılmıştır.

Piyasa Takas Fiyatı 2018-2019
Talep ile arzın kesişimiyle oluşan piyasa takas fiyatı, elektrik piyasasında referans fiyat olarak dikkate alınmaktadır. Bu nedenle yıl içinde oluşan piyasa takas fiyatı sektörün değerlendirilmesinde önemli bir konudur. 2018 yılında özellikle doğal gaz santrallerinin yükselen marjinal maliyetleri nedeniyle fiyatta dalgalanmalar yaşanmıştır. 2018 yılında yaşanan dolar kuru krizi ve BOTAŞ’ın maliyet bazlı fiyatlandırmaya geçişi piyasa fiyatlarında yukarı yönlü bir değişikliğe neden olmuştur. 2019 yılı ise 2018 yılının aksine görece düşük fiyatların oluştuğu bir yıl olmuştur. Bu düşüklüğün nedeni Kamu tarafından işletilen/satın alım yapılan santrallerin üretimdeki payı ve hidroelektrik santrallerinin yüksek kapasite faktörüyle çalışması olarak değerlendirilmektedir.

Özellikle Nisan ve Mayıs aylarında 200 TL/MWh altına inen ortalama aylık piyasa takas fiyatı, birçok doğal gaz santralinin maddi sıkıntılar yaşamasına neden olmuştur. Genel olarak 2019 yılının ilk yarısında, fiyatların düşük seyretmesi ile birçok yüksek marjinal maliyetli santral spread oluşturamamaları nedeniyle üretimlerine ara verme kararı almıştır. Yılın ikinci yarısında ise Yap-İşlet kontratlarının süresinin dolması ve su hacmindeki azalma ile piyasa fiyatlarında yukarı yönlü bir ivme yakalanmıştır.

Yenilenebilir Enerji Kapasite Faktörleri
Yılın ilk yarısında fiyatların aylık ortalaması 223 TL/MWh olarak gerçekleşmiştir. Aşağıdaki grafiklere bakıldığında barajlı hidro, akarsu, rüzgar, jeotermal, güneş ve biyokütle santralleri için kapasite faktörlerinin bir önceki yıla göre artışı açıkça görülmektedir. Zaman zaman iki katına çıkan kapasite faktörü ile yenilenebilir enerji kaynaklarından yapılan üretim, piyasa takas fiyatının düşüşünde önemli rol oynamıştır.

        


NOT: Söz konusu rapor, APlus Enerji tarafından hazırlanmış olup, özet halinde sunulmaktadır. 




ENERJİ DEPOLAMA SİSTEMLERİNİN ÇEVRESEL VE EKONOMİK ETKİLERİ

Giriş   21. yüzyılın başından itibaren artan enerji talebi, fosil yakıt rezervlerinin sınırlılığı ve iklim değişikliğinin yol açtığı küres...