28 Ocak 2023 Cumartesi

ENERJİ İLE İLGİLİ KURUM VE KURULUŞLARIN YAPILANDIRILMASI

1926 yılında Petrol Kanunu’nun çıkarılması, ardından maden ve elektrik ile ilgili Kuruluşların kurulması sonrası yaklaşık 100 yıldır enerjinin her alanında faaliyetler sürdürülmektedir. Enerji sektöründe hâlihazırda her bir enerji kaynağı için bir ya da birden çok Kurum veya Kuruluş bulunmaktadır. Söz konusu Kuruluşlar daha çok Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT) şeklinde yapılandırılmıştır. 

Yaklaşık 40 yıldır süregelen enerji sektörünün serbestleşme çalışmalarında birçok Kurum, Kuruluş ve Üst Kurul kurulmuş olup, günümüzde halen yenilerinin eklenmesi ve öncekilerin de yapılandırılması devam etmektedir. Kurum ve Kuruluşların sık sık farklı Bakanlıklar arasında yer değiştirmesi, yatırımcıların bir proje için çok fazla Kurumla muhatap olması, bunların tek elde toplanmaması; zaman zaman karmaşalara neden olabilmiştir. Tüm bunların yanında her bir sektör için zaman içerisinde farklı Kurum ve Kuruluşların kurulması, sonrasında tekrar kapatılabilmesi, başka Kurumlar ile birleştirilmesi veya yeniden yapılandırılması; yatırımcıları, Kurum çalışanlarını aynı zamanda sektör çalışanlarını zor durumlarda bırakabilmiştir. 

2017 yılında Türkiye cari açığının büyük bir bölümünü teşkil eden enerji ihtiyacını yerli üretimlerden karşılamak ve dışa bağımlılığı azaltarak kendi kendine yetebilen bir ülke konumuna gelmesini sağlamak için Milli Enerji ve Maden Politikası Kamuoyu ile paylaşılmıştır. Politika içerisinde yer alan sac ayaklarından ‘öngörülebilir piyasa’ ekseni ile Kamu Kurumlarının yeniden yapılandırılması düşünülmüştür. Bahsi geçen yapılandırma çalışmaları günümüzde de halen devam etmektedir. 

Bu kapsamda; Enerji Bakanlığı bünyesinde yer alan Kamu Kurum ve Kuruluşları ile günümüze kadar uzanan serüvenleri şöyle olmuştur:

Elektrik ile İlgili Kurumlarının Yapılandırılması 

Türkiye’de çok uzun yıllar elektrik hizmeti, dikey bütünleşik bir yapı (üretim-iletim-dağıtım aynı yapı içerisinde) olarak faaliyet gösteren Kamu Kuruluşları tarafından sunulmuştur. 1990’lı yıllarda elektrik üretim ve dağıtım faaliyetleri ayrıştırılmış, özel firmaların da sektöre katılmaları için girişimler başlatılmıştır. 2000’li yılların başında bir takım kanuni düzenlemeler ve serbestleşme adımlarıyla, elektrik sektörü bugünkü tüm faaliyetlerin ayrıştırıldığı rekabetçi modele dönüşmüştür. 

Türkiye’de Kamu öncülüğündeki elektrik üretimi, Etibank’ın 1935 yılında 2805 sayılı Kanun ile kurulmasıyla başlamıştır. 1948’den itibaren, Devlet Su İşleri, İller Bankası, Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlük’lerinin kurulmasıyla, çok sayıda termik ve hidrolik santral inşa edilerek ulusal enterkonnekte ağa bağlanılmıştır. 

1970 yılında çıkarılan 1312 sayılı Kanun ile elektrik üretim, iletim, dağıtım ve ticareti Kamu’ya ait bir Kuruluş olan Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) tarafından yürütülmüştür. Söz konusu Kanun; belediyelerin, köy birliklerinin ve bazı özel şirketlerin sahip olduğu veya işlettiği üretim, iletim ve dağıtım tesislerini TEK’e devretmek üzere 1982 tarihli 2705 sayılı Kanun ile değiştirilmiştir. Tüm bunlara ek olarak, İller Bankası’nın elektrik işlerinden sorumlu olan ilgili birimi de tüm işlevleri ve personeli ile birlikte 1986 yılında TEK’e aktarılmıştır. 

Enerji sektörünü özelleştirmelere uygun hale getirmek ve AB mevzuatına uyumunu sağlamak amacıyla, 1993 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla TEK’in tüzel kişiliği sona erdirilerek, yerine Türkiye Elektrik Üretim ve İletim A.Ş. (TEAŞ) ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) şirketleri kurulmuştur. TEAŞ’ın tüzel kişiliği de 2001 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla sona erdirildikten sonra, onun yerine 3 ayrı şirket, Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ), Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ) ve Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A.Ş. (TETAŞ) kurulmuştur.

Böylelikle, sadece bir Kamu Kuruluşu tarafından gerçekleştirilmekte olan elektrik üretim, iletim, dağıtım ve ticareti faaliyetleri birbirinden ayrılmıştır. Bu yeniden yapılandırma sonucunda, lağvedilen TEAŞ’ın elektrik üretim ve iletim tesisleri sırasıyla EÜAŞ ve TEİAŞ’a devredilirken, yap-işlet-devret ve yap-işlet modelleri yoluyla inşa edilen santraller TETAŞ’a aktarılmıştır. Son olarak 2018 yılında Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A.Ş., EÜAŞ bünyesine alınmıştır.

 

TEDAŞ, 21 dağıtım bölgesine ayrılarak özelleştirilmesi yapılmış olup, en son 2013 yılı itibariyle tüm bölgelerin özel sermayeli şirketlere devri gerçekleştirilmiştir. 

2013 yılında revize edilen 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Enerji Piyasaları İşletme Anonim Şirketi (EPİAŞ)’nin kurulması öngörülmüş olup, 2015 yılında bu Kuruluş resmen faaliyetlerine başlamıştır. 

Hidroelektrik santrallerde kullanılacak olan teçhizatların imalatının yurt içinde yapılabilmesi için 1975 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye Elektromekanik Sanayi Genel Müdürlüğü (TEMSAN) kurulmuştur. Bir süre EÜAŞ bünyesinde bağlı ortaklık olarak hizmet veren söz konusu Kuruluş, 2007 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile EÜAŞ’ın bağlı ortaklığı statüsünden çıkarılarak İktisadi Devlet Teşekkülü şeklinde yapılandırılmıştır.

Petrol ve Maden ile İlgili Kurumlarının Yapılandırılması 

Maden kaynaklarını araştırmak ve rezervlerini tespit ederek ekonomiye kazandırmak amacıyla 1935 tarihinde yayımlanan 2804 sayılı Kanun ile Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) kurulmuştur. Merkez ve 12 Bölge Müdürlüğü (Sivas, Konya, Kızılcahamam, Malatya, İzmir, Balıkesir, Zonguldak, Kocaeli, Adana, Trabzon, Van, Diyarbakır) olarak teşkilatlanan Kuruluşun adı 1983 tarihinde “Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’’ olarak değiştirilmiştir.

1954 yılında çıkarılan Petrol Kanunu sonrası Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Kanunu yürürlüğe girmiştir. TPAO; mevcut petrol potansiyelinin tespiti ve üretilmesinden sorumlu olup, petrol ve doğal gaz arama, sondaj ve üretim faaliyetlerini yürütmektedir. 1984 tarihinde yayımlanan Kanun Hükmünde Kararname ile TPAO Anonim Şirket ve Bağlı Ortaklık statülerinden çıkarılarak yüzde 100 hissesi Devlete ait bir İktisadi Devlet Teşekkülü'ne dönüştürülmüştür. Ayrıca Petrol Ofisi A.Ş. (POAŞ), Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş. (BOTAŞ) ve Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş. (TÜPRAŞ), bağlı ortaklıklar olarak TPAO'ya bağlanmıştır. 1988 yılında TPAO tarafından Turkish Petroleum International Company (TPIC) kurulmuştur. TPAO, uzun yıllar bünyesinde tuttuğu bu şirket üzerinden hizmetlerini gerçekleştirmiştir. 2013 yılında TPIC, Bakanlar Kurulu Kararı ile BOTAŞ`a bağlanmıştır.

 

BOTAŞ (Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi) ise doğal gaz ve ham petrol boru hatlarının yapımı ve işletilmesi ile doğal gaz ithalatı, iletimi ve toptan satışında rol oynayan Kamu Kuruluşudur. Irak ham petrolünün İskenderun Körfezi’ne taşınmasını gerçekleştirmek üzere 1974 yılında kurulmuştur. 

2017 yılında; Türkiye Petrolleri A.O. ve BOTAŞ Varlık Fonu’na devredilmiştir. 

2011 yılında Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, Bakanlık bünyesinde bağlı Kuruluş olarak kapatılmış, Bakanlık merkez teşkilatı içinde bir genel müdürlük haline getirilmiştir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı; 2018 yılında Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun’da yapılan değişiklik ile yeniden yapılandırılmıştır. Maden İşleri Genel Müdürlüğü ile Petrol İşleri Genel Müdürlüğü; Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) adı altında birleştirilmiştir.

Kömür madenciliğiyle iştigal eden Kamu Kurumları, taş kömürü madenciliğinde Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK) ve linyit madenciliğinde Türkiye Kömür İşletmeleri’dir (TKİ). Arama ve araştırma faaliyetleri ise Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından yürütülmektedir.

 

Yaklaşık 170-175 yıllık bir deneyime sahip olan Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu 1957 yılında TKİ olarak yapılandırılmıştır. Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK); Türkiye Kömür İşletmeleri’ne bağlı Ereğli Kömür İşletmeleri (EKİ) müessesinin, 1983 yılında ayrı bir genel müdürlüğe dönüştürülmesiyle kurulmuştur. Ancak, Zonguldak havzasında 1848 yılında başladığı kabul edilen taşkömürü madenciliğinin mirasını üstlendiği için 1848 yılında kurulduğu kabul edilir ve amblemlerinde bu yıl kullanılır. Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun kurulmasıyla, Zonguldak Kömür Havzası’ndaki işletmeler TKİ bünyesinden ayrılarak TTK bünyesine geçmiştir.

 

Diğer Kurumlar 

1935 yılında kurulan Etibank; 1998 yılındaki yeniden yapılandırılmasıyla Eti Holding A.Ş. adını almış, 2004 yılında ise Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü adını almıştır. Eti Maden; dünyanın en büyük bor rezervlerine sahip olan Türkiye’nin bor madenini verimli yöntemlerle değerlendirip, uluslararası pazarlarda ticaretini yapmaktadır. 

2003 yılında Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) ve 2018 yılında "Nadir Toprak Elementleri Araştırma Enstitüsü (NATEN) kurulmuştur. BOREN; Türkiye’de ve dünyada bor ürün ve teknolojilerinin geniş bir şekilde kullanımını, yeni bor ürünlerinin üretimini ve geliştirilmesini sağlamak amaçları doğrultusunda faaliyet göstermiştir. NATEN; nadir toprak elementleri ve diğer elementlere ilişkin ürünlerin kullanımı, ürün ve teknolojilerin geliştirilmesi ve üretilmesi için gerekli çalışmaları yürütmek, Kamu ve sanayi kuruluşları ile iş birliği yaparak gerekli koordinasyonu sağlamak üzere faaliyet göstermiştir. 

Bu sefer 2020 yılında TAEK, BOREN ve NATEN; Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK) bünyesine alınarak yeniden yapılandırılmıştır. Ayrıca 2019 yılında Enerji Bakanlığı bünyesinde enerji verimliliği çalışmalarını ve çevre ile iklim konularını yürütecek olan Enerji Verimliliği ve Çevre Dairesi Başkanlığı (EVÇED) kurulmuştur.

1956 yılında 6821 sayılı Kanun ile kurulan "Atom Enerjisi Komisyonu", 1982 yılında 2690 sayılı Kanun ile yeniden yapılandırılarak "Türkiye Atom Enerjisi Kurumu" (TAEK) olarak kurulmuştur. 

Nükleer Düzenleme Kurumu (NDK) 2018 yılında kurulmuştur. Daha önce Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, tarafından yürütülen; nükleer enerji ve iyonlaştırıcı radyasyon ile ilgili düzenleme yapma, değerlendirme yetkilendirme, yaptırım ve denetleme görevleri NDK’ya verilmiştir. 

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), ilk önce 2001 yılında çıkarılan 4628 sayılı “Elektrik Piyasası Kanunu” ile “Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu” adı altında kurulmuş olup, daha sonra aynı yıl içerisinde çıkarılan 4646 sayılı “Doğal Gaz Piyasası Kanunu” sonrası “Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu” (EPDK) adını almıştır. 4628 sayılı Kanun; 2013 yılında 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu olarak değiştirilmiştir. EPDK; elektrik, doğal gaz, petrol ve LPG piyasalarının yapılandırılması ve bu piyasalarda bağımsız bir düzenleme ve denetimin sağlanması amaçları doğrultusunda faaliyet göstermektedir.

Sonuç 

Öngörülebilir Piyasa ile elektrik, doğal gaz ve maden sektöründe TEİAŞ, BOTAŞ, TPAO ve ETİMADEN gibi Kuruluşların enerji borsasına entegre olacak şekilde yeniden yapılandırılması düşünülmüştür. Bu kapsamda, doğal gaz sektöründe piyasanın ayrıştırılması, elektrik sektöründe daha liberal bir piyasanın tesis edilmesi, etkin bir maden piyasasının oluşturulması hedeflenmiş olmasına rağmen henüz bir ilerleme kaydedilememiştir. 

Bilhassa yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili birçok Kuruluş bulunmaktadır. Söz konusu Kuruluşların bir kısmı farklı Bakanlıklar bünyesinde de olmaktadır. Hidrolik, rüzgâr, güneş, jeotermal, yerli kömür, petrol ve petrol türevleri ile ilgilenen çok sayıda Kamu Kurumu gösterilebilmektedir. Bu kuruluşların tek bir çatı altında toplanması, özerk olanların ayrıştırılması ve Kuruluşların kendi bünyesindeki yapılanmalarının hala devam ediyor olması projelerin hayata geçirilme sürelerini uzatmaktadır.

Tüm bunların yanında enerji ve çevre mevzuatında özellikle ikincil mevzuatın çok sayıda olması, bunların hepsinin aynı Bakanlık, Kurum veya Kuruluşlardan alınamaması, izinlerin çok ve çeşitli olması, karmaşalara neden olmaktadır. Bazı izinlerin Tarım Bakanlığı, bazılarının Enerji Bakanlığı, kiminin Kültür Bakanlığı bir kısmının da Çevre Bakanlığı bünyesindeki Kuruluşlardan alınması gerekmektedir. Söz konusu izinlerin tamamlanması yatırımcıları yormakta, işlerini zorlaştırmakta ve yatırım sürelerinin uzamasına sebep olmaktadır. Yetki karmaşasının olmaması ve bir takım karışıklıkların önüne geçilmesi için gerekirse yeniden mevzuat düzenlemeleri yapılmalıdır. 

Ayrıca, Bürokraside veya Bakanlık düzeyinde oluşacak muhtemel değişiklikler sonrası, kurulan yapılar ve başlatılan projeler ile politikaların devam etmesini sağlayacak kurumsal yapıların ülkemizde oluşturulması gerekmektedir. Zira enerji sektöründe yürütülen projeler oldukça büyük ve maliyetli projelerdir. Her yapısal değişiklik sonrası başlatılan bu tür devasa ve önemli projelerin rafa kaldırılabilmesi halinde ülke ekonomisi ve çalışanlar olumsuz etkilenebilecektir.

 

  

Kaynaklar

1.                  TKİ, TTK, TPAO, EÜAŞ, TEİAŞ, BOTAŞ Sektör Raporları,

2.                  ETKB, EPDK, NDK Faaliyet Raporları



NOT:  Bu yazı 2023 ylı Ocak ayında Tenva web sitesi için hazırlanmıştır.


Yazının yayımlandığı link aşağıdadır:


https://www.tenva.org/enerji-ile-ilgili-kurum-ve-kuruluslarin-yapilandirilmasi/







5 Ocak 2023 Perşembe

COP İKLİM ZİRVELERİ VE İKLİM ÇIKMAZI

Çevre, neredeyse yüzyıllara varan bir sorun olmasına rağmen özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinde gündem olmuş ve 1990’lı yıllarda uluslararası sorunlardan biri olarak yerini almaya başlamıştır. 2000’li yıllarda artarak süren iklim tartışmaları; günümüzde artık ülkelerin iktisadi ve siyasi ilişkilerinin önemli bir unsuru olmuş durumdadır. Başta enerji olmak üzere birçok sektör yatırımlarındaki hızlı artışlar, beraberinde büyük çevresel sorunları getirmiştir. Özellikle petrolün bulunmasıyla fosil yakıtlı bir dünyanın ortaya çıkması ve gelişmiş ülkelerin sanayi devriminden sonra kendi ülke sınırları içerisinde yapmış oldukları kalkınma çabaları sonucu dünyamız oldukça kirletilmiştir. 

Kirlenmenin önüne geçmek ve küresel sıcaklık artışını sözde sınırlamak için 30-40 sene önceden dünya liderlerinin çok büyük bir bölümü Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde bir araya gelmeye başlamışlardır. Adı Taraflar Konferansı (Conference of the Parties – COP) olan iklim zirveleri yine BM öncülüğünde organize edilerek ilki 1994 yılında gerçekleştirilmiştir. Ancak her sene düzenlenmekte olan iklim zirvelerinde, yaklaşık 30 yıldır hala iklim krizine karşı etkili adımlar atılamamıştır. 

COP – İklim Zirveleri

1988 yılında Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından, insan faaliyetlerinin neden olduğu iklim değişikliğinin risklerini değerlendirmek üzere Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) kurulmuştur. Panelin başlıca faaliyetlerinden birisi Birleşmiş Milletler öncülüğünde imzalanan, küresel ısınmaya yönelik Hükümetlerarası ilk çevre sözleşmesi olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) uygulanmasına ilişkin konularda, özel raporlar yayınlamak ve teknik değerlendirmeler hazırlamaktır. Söz konusu sözleşme; insan kaynaklı çevresel kirliliklerin iklim üzerinde tehlikeli etkileri olduğunu kabul ederek atmosferdeki sera gazı oranlarını düşürmeyi ve bu gazların olumsuz etkilerini en aza indirerek belli bir seviyede tutmayı amaçlamaktadır. 

Sözleşme, 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janerio kentinde düzenlenen “Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda” imzaya açılmış ve ülkelerin onaylamasıyla 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra her yıl “COP” olarak da adlandırılan Taraflar Konferansı düzenlenmektedir. Bu konferansların ilki olan Berlin Zirvesi’nde (COP-1) oluşturulan bir Protokol ile ülkelerin 2005 yılına kadar karbon salımlarını 1990 yılına göre yüzde 20 oranında azaltmaları hedeflenmiştir. Ancak Protokol kabul edilmemiş ve bunun yerine 2 yıllık bir sürecin başlatılma kararı alınmıştır. 

1997 yılında Japonya’nın Kyoto şehrinde gerçekleştirilen 3. Taraflar Konferansı’nda (COP-3) Kyoto Protokolü kabul edilmiş olup, 2005 yılında yürürlüğe girebilmiştir. Protokol tüm dünyadaki 199 ülkeyi kapsamıştır. Kyoto Protokolü’nün, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası ilk anlaşma olduğu kabul edilmektedir. 

Kyoto Protokolü’nün 2020 yılında sona ermesinden sonra yerini alacak olan yeni anlaşma Paris Anlaşması ise 2015 yılında 21. İklim Konferansında (COP-21) onaylanmıştır. COP-3 ile COP-21 arasında her yıl iklim zirveleri gerçekleştirilmiş olup, yine birçok karar alınmaya devam edilmiştir. Ancak Paris Anlaşmasına kadar büyük ve gelişmiş ekonomisi olan devletler hiçbir zaman önemli taahhütlerde bulunmamışlardır. 

Paris Anlaşması’nı dünya ülkelerinin yüzde 99'u imza altına almış olup, ilk defa gelişmiş ülkeler önemli taahhütlerde bulunmuştur. Ancak Anlaşmaya sadece dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15’i önem vermiştir. Anlaşma ile küresel politika hedefi olarak belirlenen sıcaklık artışının 2 °C’nin de altında 1,5 °C’de tutulması amaçlanmış olmasına rağmen aksine dünyamız 21. yüzyılda 2.5 ºC’lik artışa doğru ilerlemiştir. 

COP-27 

197 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen son iklim zirvesi, 2022 yılında Afrika kıtasının en büyük ekonomilerinden biri olan Mısır’da düzenlenmiştir. Son yılların en çok kirleteni seçilen Coca Cola’nın ise zirvenin ana sponsoru olması COP 27’nin ciddiyetinin sorgulanmasına sebep olmuştur.  İklim krizinin etkilerine karşı en savunmasız olan Afrika kıtasında yapılan zirvede birçok kararlar alınmış olmasına rağmen yine birçok konu sonuçsuz bırakılmıştır.

Önceki Taraflar Konferanslarında olduğu gibi bu zirve sonucunda da, sera gazı emisyonlarının azaltımı konusunda bir yaptırım kararı alınmamıştır. Tekrar azaltım konusunun altı çizilerek ülkelerin hedeflerinin güçlendirilmesi istenmiştir. Tüm zirvelerde tekrarlanan kömür kullanımının azaltılması son zirvede de istenmiş olmasına rağmen petrol ve petrol türevleri gündeme getirilmemiştir. Ayrıca 27. İklim Zirve’sinde de fosil kaynakların kullanılmasının azaltılması için herhangi bir karar alınmamıştır. Küresel Isınmanın en önemli sonuçlarından olan gıda güvenliği ve tarım için bir karar alınmadığı gibi bir çözüm de sunulmamıştır. 


Türkiye’nin İklim Zirvelerindeki Yeri 

Her sene ülkeler hazırladıkları sera gazı emisyon envanteri ve raporunu düzenli olarak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekretaryası’na sunmaktadır. Sunulan raporlarda; enerji, binalar, ulaştırma, sanayi, atık, tarım, arazi kullanımı ve ormancılık sektörlerinde salınan emisyonlar hesaplanmaktadır. Türkiye, uluslararası tüm toplantılarda çevre ve iklim konularını tek başına düşünmemiş; başta enerji olmak üzere ulaşım, sanayi gibi sektörlerle birlikte hep ele almıştır. Her yıl Sera Gazı Emisyon Envanteri ve Raporunu, yaklaşık her dört yılda bir İklim Değişikliği Ulusal Bildirimini, BMİDÇS Sekretaryası’na sunmaktadır.

 

Özellikle her yıl 200’e yakın ülkenin katılım gösterdiği iklim değişikliği ile ilgili Taraflar Konferansı’na, Türkiye de istikrarlı bir şekilde katılmaktadır. Ancak birçok ülkenin gruplaştığı söz konusu konferanslarda, Türkiye; sanayileşme sürecini tamamlamamış ve gelişmekte olan bir ülke olarak sadece OECD üyesi olması nedeniyle, uluslararası iklim zirvelerinde ve karbon ticaretinde hak ettiği yeri henüz alamamıştır. Bugüne kadar atmosfere saldığı toplam emisyon miktarı, yıllık emisyon miktarları ve kişi başına emisyon oranları açısından OECD, AB ve dünya ülkeleri ortalamasının çok altındadır. 

Türkiye, ilk defa Paris Anlaşması kapsamında Ulusal Katkı Niyet Beyanını (INDC), 2015 yılında BMİDÇS Sekretaryası ile paylaşmıştır. Buna göre; 2016 yılında, hedefini 2030 yılında referans senaryoda öngörülen artıştan yüzde 21 azaltım şeklinde belirlemiştir. Ulusal Katkı Niyet Beyanını’ndaki baz senaryoya göre 2030 yılında 1.175 MtCO2e salım öngörürken, atılacak adımlarla bu rakamı 929 MtCO2e’ye azaltacağını beyan etmiştir. Türkiye’nin, Sekretarya’ya sunduğu Ulusal Katkı Niyet Beyanı, birçok uzman ve kuruluş tarafından günümüz koşullarında gerçekçi görülmemiş olup, sürekli eleştirilmiştir. Nitekim 27. Taraflar Konferansında Ulusal Katkı beyanı güncellenmiştir. Buna göre; 2030 yılı için yüzde 21 olarak açıkla­nan artıştan azaltım hedefi yüzde 21’den yüzde 41'e yükseltilerek yaklaşık iki katı büyüklüğünde bir taahhütte bulunulmuştur. Böylece 2030 yılında yaklaşık 500 milyon ton emisyon azaltımı yapılmış olacaktır. Ayrıca en geç 2038 yılında ülke emisyonlarının tepe noktasına ulaşacağı bu tarihten sonra 2053 yılı net sıfır hedefi yolunda azaltıma geçileceği de belirtilmiştir. 

Bu arada Türkiye, 2022 yılında yapılan 27. Taraflar Konferansı’nda, 2026 yılında yapılacak 31’inci İklim Değişikliği Taraflar Konferansı (COP31) için ev sahipliği adaylığına talip olduğunu ilan ederek, BM Sekretaryasına resmi başvuruda bulunacağını bildirmiştir. 

İklim Değişikliği Performans İncelemesi 

Bilim insanları, atmosferdeki karbondioksit miktarının 350 ppm’i (1,5 C°’lik sıcaklık artışına denk) geçmemesini söylerken, atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu 413 ppm’e ulaşmıştır. Geldiğimiz durum nedeniyle 2 C° bir sıcaklık artışına denk düşen 450 ppm’i ise kırmızı çizgi olarak tanımlanmaktadır. Yılda yaklaşık 3 ppm’lik bir artış olduğu hesaba katılırsa, atmosfere karbondioksit salmayı kesmek için önümüzde çok az bir zaman kaldığını söyleyebiliriz. 

UNEP tarafından hazırlanan Emisyon Açığı Raporuna göre; 1,5 derece hedefini karşılamasına yardımcı olmak için en zengin yüzde 1’lik kesimin, dünyanın mevcut emisyonlarını en az 30 kat azaltması gerekmektedir. Yine UNEP Emisyon Raporu’na göre; 2020-2030 yılları arasında her yıl yüzde 7,6 oranında azaltım yapılmazsa 1,5 C°’lik hedef yakalanamayacaktır. Böyle bir oranın tutturulması ise oldukça zordur. 

İklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinden korunmak için küresel karbon emisyonlarının da 2.900 GtCO2’yi aşmaması gerekmektedir. Buna küresel karbon bütçesi adı verilmektedir. Bu bütçenin 1.900 GtCO2’si, yani yüzde 65’i 2011 yılı itibariyle tüketilmiştir. Mevcut emisyon artış eğilimi devam ederse kalan 1.000 GtCO2‘in de 2050 yılından önce atmosfere salınacağı düşünülmektedir. 

Küresel Atmosfer Araştırmaları Emisyon Veri Tabanı’nın (EDGAR-Emissions Database for Global Atmospheric Research) verilerine göre, 2021 yılı itibariyle dünyanın en çok sera gazı salımına sebep olan başlıca ülkeler sırasıyla; Çin, ABD, AB, Hindistan, Rusya ve Japonya’dır. Bu altı ülke dünya emisyonlarının yaklaşık yüzde 67’sinden sorumludur. Sera gazlarının % 32,03’üne Çin sebep olmaktadır. Çin’i % 12,55 ile ABD ve % 7,33 ile Avrupa Birliği takip etmektedir. Hindistan % 7 ile dördüncü sıradayken, ardından % 5,13 ile Rusya ve % 2,87 ile Japonya gelmektedir. Yine EDGAR verilerine göre; Türkiye 2021 yılında bir önceki yıla göre % 7,9’luk emisyon artışı ile en çok değişim gösteren ülke olmuştur. 

Germanwatch, Uluslararası İklim Ağı ile New Climate Institute’ün ortaklaşa hazırladığı, İklim Değişikliği Performans Endeksi (Climate Change Performance Index-CCPI), 2005 yılından beri her yıl düzenli olarak Taraflar Konferanslarında açıklanmaktadır. En son COP-27’de açıklanan genel sıralamada Türkiye 63 ülke arasında 47. sırada yer almıştır. Yenilenebilir enerji potansiyeli ile bu kaynaklara yoğun yatırımları ve ayrıca Paris Anlaşması’nı Meclisinden geçirerek kabul etmesi sayesinde, önceki yıllara göre 5-6 basamak yükselebilmiştir. Endekste yüksek puan alan G20 ülkeleri arasında İngiltere (11.), Hindistan (8.) ve AB (19.) sırada yer almıştır. G20 ülkelerinin büyük bölümü endeksin alt sıralarında yer almaktadır. Suudi Arabistan (62.), Güney Kore (60.), Rusya (59.), Kanada (58.) ve Avustralya (55.) sırada yer almış olup, bu ülkelerin performansları "çok düşük" kategorisinde değerlendirilmiştir. Çin yeni kömür santrali projelerinin de etkisi ile 13 sıra gerileyerek 51., ABD ise 52. sırada yer almıştır. 

TÜİK tarafından en son 2022 yılı Nisan ayında açıklanan verilere göre; Türkiye’nin 2020 yılı toplam sera gazı emisyon miktarı 523,9 MtCO2e olmuştur. Toplam sera gazı emisyonlarında en büyük payı % 70,2 ile enerji kaynaklı emisyonlar alırken, bunu sırasıyla % 14 ile tarım, % 12,7 ile endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı ve % 3,1 ile atık sektörü takip etmiştir. 

Türkiye’de kişi başı emisyonlar 1990 yılında 4 ton CO2e’den, 2020 yılında % 57 artışla 6,3 ton CO2e düzeyine ulaşmışken, AB ülkeleri ortalaması 9,09 ton CO2e düzeyinden 2020 yılı itibariyle 5,91 ton CO2e’ye düşerek, yaklaşık % 30 oranında azalmıştır. Yine 1990-2020 yılları arasında Türkiye’nin toplam sera gazı emisyonları 2020 yılında % 140’a yakın bir artışla 523,9 milyon ton CO2e düzeyine ulaşırken, aynı dönemde AB ülkelerinde bu oran % 30 dolayında azalmıştır (Kaynak: EDGAR). 


Sonuç 

18. Taraflar Konferansı (COP-18), 2012 yılında dünyada kişi başına karbon salımının en yüksek olduğu ülkelerden biri olan petrol zengini Katar'ın başkenti Doha'da gerçekleşmiştir. Son iklim zirvesi COP-27 2022 yılı Kasım ayında Mısır’da gerçekleştirilmiştir. 2023 yılında gerçekleşecek COP-28 iklim zirvesi ise yine petrol zengini bir ülke olan Birleşik Arap Emirlikleri’nde yapılacaktır. 

Küresel Atmosfer Araştırmaları Emisyon Veri Tabanına göre, ülkeler arasında en yüksek kişi başı emisyon miktarı sıralandığında; dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip olan ülkelerden Katar 35,64 ton, Birleşik Arap Emirlikleri 20,7 ton, Suudi Arabistan 16,96 ton, ardından gelişmiş ülkeler olarak Avustralya 15,22 ton, Kanada 14,43 ton ABD 13,68 ton ve Güney Kore 12,07 ton ile ilk sıralarda yer almaktadır. Petrol devi olan ülkeler ile sanayileşmiş büyük ekonomilere sahip ülkeler söz konusu iklim zirveleri için ev sahipliği yapma konusunda çok istekli olmalarına karşın çevre bilinci konusunda aynı duyarlılıkları göstermemişlerdir. 

İklim zirvelerinde; gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere nazaran sera gazı emisyonlarını azaltmak için daha iddialı ulusal hedefler taahhüt etmeleri beklenmektedir. Büyük petrol üreticisi ülkeler küresel iklim anlaşmalarıyla fosil yakıt talebinin ve fiyatlarının azalacağından endişe ettiklerinden, bu anlaşmalara sıcak bakmamaktadırlar. Özellikle zengin ve sanayileşmesini tamamlamış ülkelerin kendi paylarına düşeni yapmadıkları için geri kalan diğer ülkeler de iklim değişiklikleri ile ilgili gerçek anlamda koruyucu bir anlaşmanın olacağı konusunda isteksizlik gösterebilmektedirler. 

 

“Ayağımız gaz pedalında, iklim cehennemine giden bir otoyoldayız”

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres

COP 27, 2022

 

 

Kaynaklar 

1.                  Türkiye için Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri, WWF-İPM\İstanbul Politikalar

            Merkezi Raporu,

2.                  Dünya Meteorolojik Örgütü, WMO Statement on the State of the Global Climate in 2019,

3.                  Küresel Isınma, Türkiye’nin Enerji Güvenliği ve Geleceğe Yönelik Enerji Politikaları, Işıl

Şirin Selçuk, Ankara Barosu,

4.              Sav M., Paris İklim Anlaşması’nın Türkiye Enerji Sektörüne Olası Etkileri, EPDK Uzman Gözüyle Enerji Dergisi, 2022

5.                  https://edgar.jrc.ec.europa.eu/

6.                  https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Sera-Gazi-Emisyon-Istatistikleri-1990-2020-45862

7.                  https://ccpi.org/

 


 

NOT: Bu yazı tenva web sitesinde 2023 yılı Ocak ayında yayımlanmış olup, web adresi aşağıdadır.

           https://www.tenva.org/cop-iklim-zirveleri-ve-iklim-cikmazi/ 




ENERJİ DEPOLAMA SİSTEMLERİNİN ÇEVRESEL VE EKONOMİK ETKİLERİ

Giriş   21. yüzyılın başından itibaren artan enerji talebi, fosil yakıt rezervlerinin sınırlılığı ve iklim değişikliğinin yol açtığı küres...