19 Ocak 2016 Salı
18 Ocak 2016 Pazartesi
6 Ocak 2016 Çarşamba
Enerji Arz Güvenliğimiz
ENERJİ ARZ GÜVENLİĞİMİZ
Mücahit SAV - Mak. Yük. Müh.
EÜAŞ Genel Müdürlüğü/ETKB
ÖZET
Ülkemizde enerji ihtiyacı her geçen gün artan bir seyir göstermektedir. Birincil Enerji tüketimindeki artış oranı yıllık yüzde 4,3 olarak açıklanan Türkiye, enerji ihtiyacının yüzde 74’ lük bölümünü ithalatçı konumunda sağlayan bir ülkedir. Özellikle elektrik üretiminde doğalgazda, dış ülkelere olan bağımlılığımız düşünüldüğünde (yüzde 97), üretimimizin dışa bağımlılıktan kurtarılarak arz güvenliğinin sağlanması; talebin kesintisiz, güvenilir ve düşük maliyetlerle karşılanması, kaynak çeşitlendirmesine gidilerek bilhassa doğal kaynaklarımızın daha çok kullanılmasıyla mümkün olacaktır.
Arz Güvenliğimizi Sağlayacak Enerji Çeşitliliğimiz
Türkiye; enerjide 1970’li yıllarda yüzde 50 civarında dışa bağımlıyken, bu oran; 1980’li yıllarda yüzde 60-65, 1990’lı yıllarda yüzde 65-70, 2000’li yıllarda ise yüzde 70-75 civarına yükselmiştir. Yıllar geçtikçe de enerjide dışa bağımlılık oranının giderek arttığı gözlemlenmektedir. Oysa arz güvenliğimizi sağlayacak ve sonuçta enerji ithalat oranlarımızı azaltabilecek yeterli enerji çeşitliliğimiz bulunmaktadır. Ancak, ülkemizin jeostratejik konumundan dolayı enerji koridoru olma potansiyelinden yeteri kadar yararlanılamaması, enerjide dışa bağımlılığımızı da artırmaktadır.
Bu amaçla hazırlanan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2010-2014 Stratejik Plan programına göre enerji arz güvenliğimizin sağlanması için yapılması gereken amaç ve hedefler şöyle özetlenmiştir [1].
1. Yerli kaynaklara öncelik verilmek sureti ile kaynak çeşitlendirmesini sağlamak,
2. Yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji arzı içindeki payını arttırmak,
3. Enerji verimliliğini arttırmak,
4. Serbest piyasa koşullarına tam işlerlik kazandırmak ve yatırım ortamının iyileşmesini sağlamak,
5. Petrol ve doğalgaz alanlarında kaynak çeşitliliğini sağlamak ve ithalattan kaynaklanan riskleri azaltacak tedbirleri almak.
Bu hedefler paralelinde; ülkemiz, enerjide dışa bağımlılığını azaltmak ve böylece arz güvenliğini sağlamak zorundadır. Arz güvenliğimizi sağlayacak enerji çeşitliliğimiz ise şöyledir:
1. Türkiye’nin Enerji Köprüsü ve Terminali Olması
Ülkemizin enerji koridoru ve terminali haline gelmesi arz güvenliği ile de doğrudan ilişkili olan en büyük uluslararası projelerimizden biridir. Bu durum, ülkemizin komşu ülkeler ve batılı ülkeler ile çıkar birliği kurmasını temin edecek, bölgenin politik ve ekonomik istikrarını artıracak, bölge ülkelerinin kalkınmasına da büyük katkı sağlayacaktır. Enerji arz güvenliği ve ülkemiz petrol ve doğal gaz ihtiyacının sürekli ve güvenilir yollarla temini, diğer ithalat bağımlısı ülkeler gibi Türkiye’nin de her zaman gündemindedir. Bu konu ülkemiz enerji vizyonunu doğrudan etkilemekte hatta enerji arz güvenliği ve enerji stratejisinin belkemiğini oluşturmaktadır.
Ülkemiz geçtiğimiz 30 yıl içinde gerçekleştirdiği gelişim ve ekonomik büyümeyi, sürekli artan enerji tüketimi ile beslemiştir. Türkiye bu dönem içinde serbest piyasa koşulları çerçevesinde enerji piyasalarını düzenlemiş ve AB mevzuatına uyumlu piyasa kanunları ile hukuki altyapısını da tamamlamaya çalışmıştır.
90’lı yıllarda Türkiye’nin öncülüğünde belirmeye başlayan doğu-batı ve kuzey-güney enerji koridoru konsepti, kendi arz güvenliğini teminat altına almaya çalışan Avrupa’nın ve ABD’nin desteğiyle gerçekleşmiş ve ülkemiz Ortadoğu ve Hazar petrol ve doğal gazı için coğrafi avantajını kullanarak transit ülke konumunu pekiştirmiştir [2].
AB’nin de önceliği kendi arz güvenliğinin temini için Türkiye üzerinden Hazar ve Ortadoğu kaynaklarına erişimi sağlamak, bir başka değişle Türkiye köprüsü üzerinden bu kaynakları AB’ ye ulaştırmaktır. Bu strateji Türkiye’nin de çıkarları ile örtüşmektedir. Bu politikalar doğrultusunda AB ve ABD’nin destekleriyle Bakü-Tiflis-Ceyhan ve Güney Kafkas doğal gaz boru hatları gerçekleşmiş, Türkiye-Yunanistan ve Türkiye-İtalya doğal gaz boru hatları projelerine başlanmış ve Samsun-Ceyhan, NABUCCO gibi projeler ise yatırımcıların ilgisini çekmeye başlamıştır. Böylece ülkemizin transit koridor rolü, kendi arz güvenliğimizin temini için de avantajlar sağlamıştır.
Ülkemizin bu amaçla yürüttüğü belli başlı uluslararası projeler bulunmaktadır [3].:
Ø Avrupa’ya Gaz İhracına Yönelik Projeler: Güney Avrupa Gaz Ringi Projesi ve Türkiye-Avusturya Doğal Gaz Boru Hattı Projesi (NABUCCO Projesi)
Hazar havzası, Rusya, Ortadoğu, Güney Akdeniz ülkeleri ve diğer uluslararası kaynaklardan temin edilecek doğal gazın Türkiye ve Yunanistan üzerinden Avrupa pazarlarına nakli için geliştirilen Güney Avrupa Gaz Ringi Projesi. Bunun bir sonraki aşaması olan ve Türkiye-Yunanistan doğal gaz boru hattı’ nın Adriyatik Denizi’ nden geçecek bir hat ile İtalya’ya uzatılması amaçlanan Türkiye- Yunanistan-İtalya Doğal Gaz Bağlantı Hatları (ITGI),
Doğu ve Güney Avrupa’ya doğal gaz sağlayacak, NABUCCO projesi ile Türkiye’nin İran, Gürcistan, Irak ve Suriye sınırlarından başlayıp Bulgaristan, Romanya, Macaristan üzerinden Avusturya’ya uzanan yeni bir boru hattı ile doğumuzda yer alan Hazar, Ortadoğu gibi kaynaklarda üretilecek gazın transit ülkeler ile birlikte Orta ve Batı Avrupa ülkelerine taşınması amaçlanmaktadır.
Ø Arap Doğal Gaz Boru Hattı Projesi ve Irak-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı Projesi
Suriye ile Türkiye doğalgaz şebekelerinin bağlantı projesi, Katar-Türkiye doğal gaz boru hattı projesi ve Türkiye-İsrail çoklu boru hatları projesi gibi büyük çapta ve çok değişik projeler yürütülmektedir. Ayrıca, doğal gaz arz kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve doğal gaz arz açığının bir kısmının da Mısır'dan sağlanacak gaz ile karşılanması amacıyla Mısır-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı Projesi geliştirilmiştir. Irak petrolünü Kerkük-Yumurtalık Ham Petrol Boru hattı ile Akdeniz’e indiren Türkiye, yakın gelecekte artacak olan Irak üretimini ve Kuzey İran sahalarından olabilecek üretimleri de Akdeniz’e indirecektir.
Ø Türkmenistan-Türkiye ve Azerbaycan-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı Projesi
Bu proje ile Türkmenistan'ın güneyindeki sahalarda üretilen doğal gazın Hazar geçişli bir boru hattı ile Türkiye'ye ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınması amaçlanmaktadır.
Azerbaycan-Türkiye (Şahdeniz) doğal gaz boru hattı ile Azerbaycan’da üretilecek olan doğal gazın Gürcistan üzerinden Türkiye’ye taşınması amaçlanmıştır.
Bunlardan başka ayrıca, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham petrol ve Rusya’dan Karadeniz geçişli boru hattı Mavi Akım 2 projesi ve Samsun-Ceyhan ham petrol boru hatları projeleri bulunmaktadır.
Ceyhan’a inecek ham petrol kapasitesi, ülkemizin doğal gaz köprüsü konumu ve iç-dış pazar dinamikleri, Ceyhan’ı özellikli bir konuma getirmiştir. Bu bölge; rafineri, petrokimya ve LNG doğal gaz sıvılaştırma tesislerini içerecek bir kompleks yapı ve bir enerji merkezi haline gelmiş durumdadır. Devlet kontrollü TPAO şirketi, artık dünyada sektörün eğilimlerini belirleyen ve sektörün yönünü etkileyen büyük petrol şirketleri ile işbirliği içinde uzun vadeli yatırım programları oluşturmuş durumdadır.
2. Doğal Gaz Depolaması
BOTAŞ verilerine göre; son üç yıl için doğalgaz tüketimimiz her yıl yaklaşık 35.000-40.000 milyon m3 olmuştur [3]. Bu tüketimin yüzde 97’sinin ithal edildiği, Sn. Enerji Bakanı Taner Yıldız tarafından 2009 yılı bütçe sunuş konuşmasında belirtilmiştir. Kendi kendine yetebilecek bir doğal gaz üreticisi olmayan ülkemizin, doğal gaz arz güvenliğini sağlamak için yer altı veya yer üstü depolama tesisleri projelerine öncelik vermesi gerekmektedir.
Bu bağlamda Kuzey Marmara’da, TPAO tarafından yaptırılan Silivri ve Değirmenköy Doğal Gaz Yer altı Depolama Tesisleri bulunmaktadır [3]. Ayrıca, çalışmaları yıllardır devam etmekte olan Tuz Gölü Doğal Gaz Yeraltı Depolama Projesi’nin bir an önce gerçekleştirilmesi gereklidir. Söz konusu çalışmalara ek olarak gerek kamu gerekse de özel sektörün, ülkenin stratejik petrol ve doğal gaz depolama kapasitesinin artırılmasına yönelik modellerin ve düzenlemelerin de mevcut koşullar dikkate alınarak geliştirilmesi gerekmektedir. Zira doğal gaz depolaması olarak ülkemiz şu an yetersiz durumdadır.
Ayrıca ülkemiz enerji arz güvenliğine katkıda bulunmak üzere Marmara Ereğli’si ve İzmir-Aliağa’da Sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) depoları bulunmaktadır [3]. Bu depolar; Cezayir ve Nijerya’dan tedarik edilen LNG’ nin ihtiyaç duyulması halinde, kullanılması için inşa edilmişlerdir.
3. Nükleer Enerji
Avrupa Birliği genelinde, nükleer santrallerin geliştirilmesine önemli miktarda kaynak ayrılmakta ve 2030 yılına kadar çoğunluğu mevcut kapasitenin yenilenmesi olmak üzere, nükleer kapasitenin arttırılması beklenmektedir. Nükleer santrallerin kullanımına, Avrupa Birliği içinde kısıtlama getirilmemektedir. Petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki artış ve CO2 emisyonlarındaki sınırlandırmalar nükleer enerjiye olan yönelişi yeniden arttırmaktadır [2].
Nükleer enerji; taraf olduğumuz İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında, enerji üretiminden kaynaklanan emisyonların azaltılması için yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları ile birlikte küresel ölçekte önemli bir alternatif olarak görülmektedir.
Yıllar yılı bir türlü hayata geçirilemeyen Nükleer Enerji yatırımlarımız; milletlerarası anlaşmalarla, Sinop ve Mersin Akkuyu olmak üzere toplamda 4000-5000 MW düzeyinde santrallerin kurulması için nihayet ön anlaşmalar yapılmıştır. Güney Kore tarafından Sinop’ta kurulacak nükleer santral EÜAŞ (Elektrik Üretim A.Ş.) Genel Müdürlüğü’nün, Rusya Federasyonu tarafından Mersin-Akkuyu’da kurulacak santral ise TETAŞ (Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A.Ş.) Genel Müdürlüğü sorumluluğunda yaptırılacaktır. Böylece 30-40 yıllık Nükleer Enerji sürecimizde, ilk yatırımlar için artık sona yaklaşılmış gözükmektedir.
4. Yerli ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarımızın Kullanılması
Günümüz dünyasında kömür ve petrol gibi yakıtların yerini daha çok nükleer enerji ve yine bir petrol türevi olan fosil kaynaklı doğalgaz almıştır. 1990’lı yıllardan sonra fosil yakıtlara alternatif olarak tükenmeyen ve sürdürülebilir temiz enerji kaynağı olan yenilenebilir enerji kaynakları, enerji alanında kaynak çeşitliliğini artırmak üzere yerini almıştır. Ülkemiz gibi tüm devletler sürdürülebilir bir çevre yönetimi ile enerji kaynaklarında dışa bağımlılığı önlemek ve kaynak çeşitliliği oluşturmak için yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına haklı bir yöneliş göstermişlerdir.
Türkiye; Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) katılımı öngören 4990 sayılı Kanun’un 20 Ekim 2003 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmasıyla, sözleşmeye 24 Mayıs 2004 tarihinde 189’ uncu ülke olarak resmen taraf olmuş ve belirtilen taahhütleri uygulama yükümlülüğü altına girmiştir. Bu süreçle, Sürdürülebilir Kalkınmanın devam ettirilmesi için uygulanan politika ve tedbirler olarak; nihai kullanıcı durumunda olan sektörlerde “enerji verimliliğini artırmak, kullanılan yakıt tercihlerini değiştirmek ve başta hidrolik kaynaklar olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını artırmak” gelmektedir [4].
Yenilenebilir enerji kaynakları teşvik mekanizmaları da son yıllarda yaygınlaşmış olup gelişmiş ülkelerden 37 ve gelişmekte olan ülkelerden 23 olmak üzere en az 60 ülkede çeşitli şekillerde desteklemelere yer verilmeye başlanması, bu kaynakların kullanılmasında çok önemli bir gelişmedir. Ülkemizde ise 18.05.2005 tarihli Yenilenebilir Enerji Kanun’unda yatırımcılara yönelik, enerji kaynaklarına yapılacak teşviklerle ilgili olarak; alım ve fiyat garantileri için tek fiyat (5 euro/cent, 5.5 euro/cent) benimsenmiştir. Bu düzenleme; özellikle güneş enerjisi gibi çok maliyetli enerjilere yatırım yapacak yatırımcılar açısından yeterli bir teşvik olmadığından, elektrik enerjisi üretimi amaçlı kullanılamamaktaydı. Yeni bir Kanun Teklifi hazırlanarak Meclis’e sunulmuştur. Ancak düzenlemesi yapılan Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi TBMM’de komisyonlardan geçerek Genel Kurulda sıra almışken, geri çekilmiştir. Yeni düzenlemeyle; üretim tesislerinin devreye girdiği tarihten itibaren, yenilenebilir enerji kaynaklı tesisler için tek fiyat yerine maliyetlerine göre ayrı ayrı teşvik verilmesi (özellikle maliyeti yüksek olan güneş enerjisine dayalı tesisler için daha yüksek teşvik) uygun görülecektir. Ayrıca bu tesislerde kullanılacak yerli malzemeler için de ayrı ayrı teşvik verilmesi söz konusu olacaktır [5].
Son açıklanan 18 Mayıs 2009 tarih ve 2009/11 sayılı Yüksek Planlama Kurulu (YPK) Kararı Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesinde; elektrik üretiminde kaynak kullanımına ilişkin hedefler ortaya konulmuştur. Buna göre, Cumhuriyetimizin 100. yıldönümü olan 2023 yılına kadar; nükleer enerjinin asgari yüzde 5 paya ulaşması, tüm yerli kömür ve hidrolik potansiyelimizi ekonomimize kazandırılması, jeotermal kurulu gücümüzün 600 MW ve rüzgâr kurulu gücümüzün 20.000 MW mertebesine ulaşması hedeflenmiştir. Enerji arz güvenliğinin sağlanması için bu hedeflerin tutturulması hayati öneme sahiptir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın hazırlamış olduğu 2010-2014 Stratejik Plan programında; ülkemizde, yurtiçi ve yurtdışında petrol ve doğalgaz arama faaliyetleri son yıllarda yoğunluk kazandığı ve plan dönemi içinde de artırılarak devam ettirileceği belirtilmiştir. 2009 yılı sonu itibariyle toplam 133,1 milyon ton ham petrol, 11,3 milyar m3 doğalgaz üretimi gerçekleştirilmiş olup kalan üretilebilir ham petrol rezervimiz 39,4 milyon ton, doğalgaz rezervimiz ise 6,1 milyar m3’ tür.
Yapımına başlanan 3500 MW’lık yerli kömür yakıtlı termik santrallerinin ve 5000 MW’lık hidroelektrik santrallerinin 2013 yılı sonuna kadar ETKB’ca tamamlanması hedeflenmiştir. Elektrik üretiminde kullanılan yerli kaynaklarımızdan biri olan linyitten elde edilebilecek elektrik enerjisi üretim potansiyeli toplam 120 milyar kWh/yıl olup, potansiyelin yüzde 44’ lük bölümü değerlendirilmiştir. 11 milyar kWh/yıl potansiyele sahip olan taşkömürünün ise yüzde 32’lik kısmı değerlendirilmiştir. Maden Tetkik ve Arama (MTA) Genel Müdürlüğü ve Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) Genel Müdürlüklerinin yaptığı çalışmalar sonucu 2005-2009 döneminde 4,2 milyar ton linyit rezervi tespit edilmiş ve böylece linyit rezervimizde yüzde 50 artış olmuştur [1]. Tespit edilen bu milyarlarca ton linyit rezervinin süratli bir şekilde enerji sektörüne kazandırılması gerekmektedir. Örneğin oldukça yavaş ilerleyen Afşin-Elbistan termik santrallerinin C, D ve E bölümleri, bir an önce ekonomiye ve enerji sektörüne kazandırılmalıdır.
5. Uluslararası İletim Sistemi
Türkiye elektrik pazarının AB elektrik pazarına entegrasyonu ile ticaretinin geliştirilmesi amacıyla oluşturulan UCTE (Union for Coordination of Transmission of Electricity-Elektrik İletimi Koordinasyonu Birliği) şimdiki adıyla ENTSO-E (European Network of Transmission System-Electricity-Avrupa İletim Sistemi) kuruluşuna ülkemizin tam üyelik çalışmaları devam etmektedir. Bu amaçla Türkiye; kendi enerji arz güvenliği ve elektrik enerjisi kalitesinin oluşturulması için gerekli tüm teknik ve alt yapı çalışmalarını devam ettirerek Avrupa İletim Sistemi ile senkron çalışmasını hızlandırarak sürdürmelidir.
TEİAŞ Genel Müdürlüğü verilerine göre; Türkiye elektrik sisteminin, Avrupa Kıtası Senkron Bölgesi sistemi ile 18 Eylül 2010 tarihinde senkron paralel işletilmesi başlatılacaktır. Bir aylık elektrik enerjisi ticari alışverişlerin olmadığı senkron işletme döneminin tamamlanmasını takiben, elektrik enerjisi ticareti de başlatılacaktır. Bir yıllık deneme paralel işletme döneminin başarıyla tamamlanmasını takiben, TEİAŞ, ENTSO-E Avrupa Kıtası Senkron Bölgesi için tam üyelik statüsü elde edecektir. ENTSO-E üyeliği ile ülkemizin elektrik ticareti olanaklarının büyük ölçüde artması beklenmektedir. Bu kapsamda; 18 Eylül 2010 tarihinden sonraki uygulamaların ENTSO-E sistemine uyumlu olacak şekilde düzenlenmesine yönelik olarak Elektrik Piyasası İthalat ve İhracat Yönetmeliği süratli bir şekilde revize edilmelidir [6].
Elektrik enerjisi için Uluslararası İletim Sisteminin başarıyla tamamlanması akabinde, AB tarafından aynı sistemin doğalgaz (NABUCCO projesi gibi) ve karbon sitemlerine de uygulanması düşünülmektedir.
6. Enerji Verimliliği
Enerjide sürdürebilirliğin sağlanması ve dışa bağımlılığın azaltılmasına yönelik çalışmaların başında tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de enerjinin verimli kullanılması gelmektedir. Son yıllarda enerji politikalarımızın başında; enerji üretiminde ve tüketiminde çevre dostu yöntemleri uygulamak ve israftan kaçınarak enerjiyi daha verimli kullanmak gelmektedir. Enerji kullanımında verimlilik; artık, yeni bir çeşit kaynak olarak alternatif enerji kaynakları arasında yerini almış gözükmektedir.
Bu çerçevede enerji üretiminden tüketimine her aşamada verimliliği sağlamak amacıyla 2007 yılında ülkemizde Enerji Verimliliği Kanunu çıkartılmış, bununla da yetinmeyerek, Başbakanlık, 2008 yılında yayımladığı iki ayrı genelgeyle, kamu kuruluşlarında alınması gereken önlemleri belirleyerek Enerji Verimliliği Hareketini başlatmıştır. Ayrıca Elektrik İşleri Etüt İdaresi’nin internet sayfasında da taslağı yayınlanan, önümüzdeki dönemde de Yüksek Planlama Kurulu imzasıyla çıkarılacak olan Enerji Verimliliği Strateji Belgesinde; verimlilik artırıcı projeler belirtilerek Kamu kuruluşlarının bina ve tesislerinde, yıllık enerji tüketiminin 2015 yılına kadar yüzde 10 ve 2023 yılına kadar yüzde 20 azaltılması öngörülmüştür.
7. Rehabilitasyonlar
Türkiye’de mevcut santrallerin çoğu EÜAŞ Genel Müdürlüğü tarafından işletilmektedir. Özel firmalar tarafından işletilen santraller nispeten daha yeni santrallerdir. EÜAŞ Genel Müdürlüğü verilerine göre santrallerin devreye alınış tarihleri 1956’dan başlayıp günümüze kadar sürmektedir. Kamu tarafından kurulan ve işletilen santraller 40-50 yıllık santraller olması nedeniyle rehabilitasyon gerektiren santrallerdir [5].
Türkiye’de hidroelektrik santrallerde rehabilitasyon çalışmaları yeni yeni başlamıştır. Keban HES, rehabilitasyon çalışmasının başlatıldığı ilk santrallerden biridir. Santraller eskidikçe rehabilitasyon ve yenileme çalışmaları da artacaktır.
Bununla beraber yağışların çok bol olduğu ve HES’ lerin çalıştırılmasına ağırlık verildiği zamanlarda da termik santral rehabilitasyonlarının yapılması uygun olacaktır. Bu santrallerde rehabilitasyon olarak; buhar ve gaz türbinlerin bakımlarının yapılması, fuel-oil yakıtlı kazanların doğalgaz dönüşümlerinin yaptırılması ve baca gazı sistemleri başta olmak üzere tüm çevre yatırımlarının bir an önce yaptırılıp bitirilmesi önem arz etmektedir. (Ülkemizde mevcut 7 termik santralin SO2 emisyon seviyeleri ile 9 santralin PM (kül) emisyon seviyeleri mevzuatta öngörülen sınır değerleri aşmaktadır. AB sürecinde, Çevre faslının açıldığı bir dönemde süratle bu değerler istenilen değer aralıklarına getirilmelidir [7].)
8. Yatırım Ortamının İyileştirilmesi
Elektrik enerjisi, enerjiye doymuş gelişmiş ülkelerde bile talebi artan bir enerji çeşididir. Uzun yatırım dönemi, kapasite gelişimi konusunda en az 3-4 yıl önceden geleceğe yönelik tahminleri gerçekçi olarak yapılmasını ve tedbir alınmasını gerektirmektedir. Talep artışına paralel olarak tespit edilen yatırımların boyutu ve finansman ihtiyacı, bu alanda yapılması gereken yatırımların güvence altına alınmasını gerektirmektedir. Hedeflenen piyasa yapısı içerisinde üretim yatırımlarının özel sektör tarafından yapılması öngörülmektedir. Ancak özellikle büyük ölçekli yatırımlar için yatırımcıların ve ihtiyaç duyulan dış finansman desteğinin sağlanabilmesi için yatırım ortamının oluşturulması gerekmektedir.
Piyasa modeli içerisinde yatırımların yönlendirilmesi (arz güvenliği-kaynak çeşitliliği göz önünde bulundurarak) ve stratejik amacı haiz büyük yatırımların (büyük baraj ve HES’ler, nükleer santral, uluslararası petrol ve doğal gaz boru hatları gibi) özel sektör-kamu işbirliği ile yapılmasına ilişkin modellerin de geliştirilmesi veya bunların gerekmesi halinde Kamu tarafından yapılmasına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır [7].
Bilindiği üzere 03.03.2001 tarihinde yürürlüğe giren Enerji Piyasası Kanunu ile Kamu şirketlerinin yatırım yapması yerine özel sektör şirketlerinin yatırımlar yapması öngörülmüştür. Ancak, söz konusu Kanunu’nun 18. Maddesinin Ek madde 3 “arz güvenliği” başlıklı maddesinde; ‘elektrik enerjisi üretim yatırımlarının talebi karşılayamaması ve/veya puant gücün belirli bir yedekle karşılanmasında yetersiz kalınacağının tespiti halinde, tedarikçilerin talebini karşılamak üzere Bakanlar Kurulu kararıyla merkez bir yarışma düzenleneceğinin ayrıca bu öngörülen tedbirlerin de yetersiz kalması durumunda, Kamu elektrik üretim şirketlerine gerekli üretim tesisi yapma görevi de dahil arz güvenliği bakımından gerekli görülen tüm tedbirlerin alınmasında Bakanlar Kurulu’nun görevlendirildiği’ belirtilmektedir.
Öz kaynaklarımızı değerlendirmek ve yerli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirme politikaları doğrultusunda büyük HES ve kömür projelerine başlanmalıdır. Halen devam etmekte olan kamu yatırımlarının (rehabilitasyonlar ve büyük hidroelektrik santraller) süresinde bitirilmesi için yatırımcı kuruluşlar tarafından etkin bir şekilde yürütülmesi ve ödenek ihtiyacının ihtiyaçlar paralelinde, programlara uygun biçimde sağlanmasına yönelik önlemler alınmalıdır. (Kanun çıkmadan önce başlatılan ve halen inşası devam eden Kamu santralleri 2010 yılı 470,4 MW, 2011 yılı 670 MW’ lık kapasite üretime geçecektir [8].)
Serbest piyasa ortamında, yapılacak yatırımların enerji politikalarına ve hedeflerine uygunluğunu sağlamak üzere yatırım, teşvik ve yönlendirme politikaları oluşturulmalı ve uygulanmalıdır. Piyasa oluşumuna ilişkin gelişmelerin izlenmesi ve Avrupa Birliği uygulamaları da dikkate alınarak, ihtiyaç duyulan mevzuat değişikliklerine gidilmesi en önemli konulardan birisi olarak ortaya çıkmaktadır.
Elektrik sektöründe piyasanın oluşturulmasının en önemli adımlarından biri olan, sektörün özelleştirilmesine yönelik çalışmalarda önemli aşamalar kaydedilmiştir. İyi işleyen bir piyasa mekanizması kurularak, özelleştirmelerin, sadece gelir odaklı olmaması ve öngörülen piyasa modelinin sağlıklı işlemesi için gereken hukuki ve teknik gereklilikler dikkate alınarak yapılmıştır. Ancak özellikle özel sektör yatırımcıları tarafından şikâyet ve öneriler her zaman bulunabilmektedir. Piyasanın çok katılımcı olması nedeniyle her geçen gün daha iyi bir enerji piyasası sunabilmek için yeniliklere ve tüm önerilere kulak verilmelidir. Belki de sadece bu amaç için Enerji Bakanlığı bünyesinde yatırımcıların sorunlarını takip edecek bir Daire kurularak enerji sektöründeki tüm müteşebbislere katkıda bulunulabilecektir.
SONUÇ
Ø Doğal gazda yüzde 97, petrolde yüzde 93 dışa bağımlı olan ülkemizin, kendi arz güvenliğini sağlayabilmek için enerji sektöründe ithalatı azaltıcı her tür tedbiri almalıdır. Öncelik olarak jeostratejik konumu, bir nevi ‘hub’ olarak görüp, bu konumunun avantajlarını yeterince değerlendirmek, Ortadoğu ve Hazar petrollerinin AB ülkeleri ve Amerika kıtası ülkelerine geçişini kolaylıkla sağlamak ve bundan da bir ticari kazanç sağlayabilmelidir.
Ø Arz güvenliğini sağlamak adına sektörde gerçekleşen yeni teknolojik gelişmelerin en kısa sürede uygulamaya konması gereklidir. Bu anlamda, derin deniz petrol ve doğal gaz arama ve üretim teknolojileri Karadeniz ve diğer denizlerimizdeki faaliyetlerimizde artırılarak sürdürülmelidir. (2009-2010 yılları içinde Karadeniz’de petrol arama faaliyetleri başlamıştır, ancak petrol arama araç ve teçhizatları bakımından yetersiz olan ülkemiz bu alanda da dışa bağımlıdır.) Özellikle derin deniz arama teknolojilerinin gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla beraber, ülkemiz denizlerinde arama faaliyetleri önümüzdeki dönemde daha fazla ilgi çekecektir. Karadeniz’in diğer alanlarında da TPAO’ya ait arama ruhsatlarında projelendirme ve orta-uzun vadeli çalışmalara devam edilmelidir. Hâlihazırda güvenilir bir pazar ve transit ülke konumunu ispat eden ülkemizin yükselişe geçen bir potansiyel üretici kimliği söz konusudur.
Ø Ülkemizde başlatılan yerli kömür, hidrolik, petrol ve doğal gaz arama ve üretim faaliyetlerine ağırlık verilmelidir. Bu alanlarda yatırım ortamının iyileştirilmesine ilişkin düzenlemeler yapılmalıdır. Mesela, petrol arama ve üretim projelerinde, yurt içinde ve yurtdışında ortaklıklar kurularak önemli mesafeler kat edilmiştir. Bu alanlardaki girişimlerin artırılarak sürdürülmesi gereklidir.
KAYNAKLAR
1. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2010-2014 Dönemi Stratejik Planı
2. IX. Kalkınma Planı-Genel Enerji İhtisas Komisyon Raporu, 2006, Enerji Bakanlığı
4. İklim Değişikliği 1. Ulusal Bildirimi, Ocak 2007- Çevre ve Orman Bakanlığı
5. Sav M., Yenilenebilir Enerji Kaynaklarımız ve Kullanım Kapasiteleri-Enerji Dünyası Dergisi, Tesisat Dergisi Temmuz/Ağustos-2010
7. Türkiye’de Temiz Sanayiye Doğru: Politika Yapıcılar İçin Araçlar, Hazine Müsteşarlığı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
ENERJİ DEPOLAMA SİSTEMLERİNİN ÇEVRESEL VE EKONOMİK ETKİLERİ
Giriş 21. yüzyılın başından itibaren artan enerji talebi, fosil yakıt rezervlerinin sınırlılığı ve iklim değişikliğinin yol açtığı küres...
-
Hidrolik Su Türbinlerinde Suni Dolgu Malzeme Kullanılarak Kavitasyon Onarımı Kavitasyon; su zerreciklerinin çok büyük bir hız...
-
Yrd. Doç. Dr. Aydın ÇITLAK* e-mail: acitlak@firat.edu.tr Mak. Yük. Müh. Mücahit SAV** e-mail: mucahit.sav@euas.gov.tr * Fırat...
-
ENERJİ ARZ GÜVENLİĞİMİZ Mücahit SAV - Mak. Yük. Müh. ...