7 Haziran 2025 Cumartesi

Savaş Sonrası Suriye’nin Enerji Açığı ve Türkiye’nin Kritik Rolü

 


Giriş 

Arap halklarının özgürlük ve demokrasi talebi ile başlayan Arap Baharı süreci; Suriye’de 2011 yılında başlamış ve büyük yıkımlara sebep vererek, 2025 yılına kadar sürmüştür. Süreç içerisinde başta Suriye, Libya ve Yemen olmak üzere bir iç savaşa dönüşen bölge, dünyanın en öncelik arz eden ve uluslararası düzen ve güvenliği tehdit eden bölgelerinden biri halini almıştır. Mezhepçilik anlayışı ile savaşa müdahil olan İran, Irak ve Lübnan’ın politikası, bölgedeki kaos ortamının en büyük nedenlerinden biri olmuştur. Denkleme Rusya’nın da katılması, mevcut çatışma ve gerginlikleri dünya çapında bir savaş haline getirmiştir. 

Yüz binlerce ölü, bu rakamlardan daha fazla yaralı ve milyonlarca göçmenin olduğu söz konusu savaş, dünyanın diğer bölgelerini de etkilemiştir. Güney sınırlarımızda yıllardır süregelen bu savaşta kaybedenler; sadece Suriye ve Irak halkları değil, tüm bölge, dolayısıyla insanlık olmuştur. Mevcut iç karışıklar veya iç savaş olarak nitelenebilecek gerginlikler sona erdikten sonra, bölge kalkınsa bile geriye dönülemeyecek, telafi edilemeyecek zararlar meydana gelmiştir. 

Suriye’nin yeniden inşasında, herkesin beklediği gibi inşaat alanında bir kalkınmadan çok enerji sektöründe bir kalkınma olacağı düşünülmektedir. Çünkü Asya’nın Akdeniz’e açılan kapısı olan Suriye’nin kendi kendine yetebilen enerji kaynakları mevcuttur. Tek sorun bu kaynaklara erişim ve kullanıma hazır hale getirilmesidir.

Yıkımın Ardından: Suriye’de Enerji Krizi 

Suriye, 2011 yılında başlayan ve günümüze kadar süren iç savaşın ardından, yalnızca sosyo-politik bir çöküş yaşamamıştır; aynı zamanda altyapısı, sanayi tesisleri ve enerji üretim merkezleri büyük oranda tahrip olmuştur. Bu yıkımın en çarpıcı sonuçlarından biri de ülkenin enerji alanındaki kapasitesinin ciddi oranda azalması olmuştur. Elektrik üretimi durma noktasına gelmiş, petrol ve doğalgaz tesisleri zarar görmüş, rafineriler çalışamaz hale gelmiştir. 

Özellikle Halep, Hama, Humus ve Şam gibi büyük şehirlerde enerji kesintileri günlük hayatın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Suriye Enerji Bakanlığı’nın verilerine göre ülke genelindeki elektrik üretim kapasitesinde, savaş öncesine kıyasla yüzde 70’in üzerinde bir düşüş yaşanmıştır. 

Suriye, savaş öncesi günde yaklaşık 385 bin varil petrol üretimiyle Orta Doğu’da orta ölçekli bir üretici konumundaydı. Ancak bugün bu rakam, istikrarsızlık ve altyapı kaybı nedeniyle 80 bin varilin altına düşmüş durumdadır. Ülkenin doğusunda yer alan ve enerji kaynakları açısından zengin olan Deyrizor, Rakka ve Haseke bölgeleri, hem Rejim hem de muhalif unsurlar ile terör örgütlerinin kontrol mücadelelerine sahne olmuştur. 

Ayrıca, ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri'nin kontrolündeki bölgelerdeki enerji kaynaklarının Rejim tarafından etkin şekilde kullanılamaması, Şam Yönetimini enerji bakımından dışa bağımlı hale getirmiştir. Uzun vadede Suriye’nin enerji açığı, yalnızca bir ülkenin krizi değil; Orta Doğu enerji denkleminde büyük etkiler oluşturacak bir potansiyele sahiptir. 


Türkiye'nin Stratejik Rolü 

Suriye'nin enerji açığı, bölgesel istikrarsızlığın hem bir sonucu hem de tetikleyicisidir. Yeniden yapılanan Suriye’de, enerji arzı sağlanmadan; kalkınma ve normalleşme mümkün değildir. Türkiye, bu boşluğu kapatabilecek az sayıda ki aktörlerden biridir. Ancak bu rol, yalnızca teknik değil; diplomatik, stratejik ve insani sorumlulukları da beraberinde getirmektedir. 

Türkiye, savaş sonrası yeniden inşa süreçlerinde ve özellikle enerji alanında Suriye’ye hem doğrudan hem dolaylı katkılar sunabilecek en önemli ülke durumundadır. Söz konusu bu rol, hem ekonomik kazanç hem de diplomatik nüfuz açısından büyük önem taşımaktadır. Bu denklemde Türkiye’nin teknik kapasitesi, altyapı deneyimi ve bölgeye yakınlığı, onu vazgeçilmez bir aktör haline getirmektedir. Dolayısıyla Türkiye, Suriye için hem bir enerji koridoru hem de potansiyel bir tedarikçi olarak kritik bir konumda yer almaktadır. 

Suriye’nin enerji altyapısının yeniden inşasında uluslararası finansman ve teknik destek gerekmektedir. Türkiye’nin enerji diplomasisi, tedarikçi olmasının yanı sıra, aynı zamanda Rusya, İran ve Avrupa arasında arabuluculuk ya da lojistik destek rolüyle de genişlemektedir. Türkiye, bu noktada Suriye’ye yönelik enerji projelerinde hem teknik partner hem de siyasi kolaylaştırıcı olarak ön plana çıkmaktadır. 

Türkiye; son yıllarda, özellikle Kuzey Suriye’de, Türkiye’nin denetiminde ya da etkisinde olan bölgelerde (Afrin, El Bab, Azez, Cerablus gibi), elektrik altyapısının kurulmasında aktif rol oynamıştır. Türk firmaları bu bölgelerde trafo, elektrik hatları ve dağıtım altyapısını kurarak, bölge halkına elektrik sağlamıştır. 

Savaştan önce yaklaşık 8.500 MW olan Suriye’nin elektrik kurulu gücü şu an 1.700 MW’lara kadar düşmüştür. Suriye Enerji Bakanı’nın yaptığı açıklamaya göre; bu kapasitenin 10.000 MW’a çıkarılması gerekmektedir. Enerji Bakanlığı’mızın yetkililerine göre; önümüzdeki aylarda Türkiye’den Suriye’ye ortalama 1.000 MW elektrik ihracaatı gerçekleştirilmesi düşünülmüştür. Ayrıca Kilis-Halep Doğalgaz Boru Hattı’nın yıl içerisinde tamamlanarak, Suriye’nin ihtiyacı olan yaklaşık 2 milyar metreküp doğalgazın gönderilmesi hedeflenmiştir. 

Türkiye, son zamanlarda sahip olduğu LNG terminalleri ve TANAP gibi uluslararası doğalgaz boru hatları ile bölgenin enerji üssü olma yönünde ciddi adımlar atmaktadır. Suriye’nin yeniden inşasında bu altyapılar önem arz etmektedir. Özellikle, İdlib ve Halep çevresinde kurulacak küçük ölçekli enerji santralleri ya da taşınabilir jeneratör sistemleri için Türkiye’den LNG desteği gündeme gelmektedir. 

Türkiye’nin bu stratejik pozisyonuna rağmen, Suriye ile enerji işbirliği önündeki en büyük engel siyasi istikrarsızlık ve uluslararası yaptırımlardır. ABD ve AB’nin Esad Rejimine yönelik ambargoları, birçok enerji firmasının ve yatırımcının bölgeye girmesini engellemiştir. Ayrıca Türkiye’nin kendi iç enerji dengesi, sınır güvenliği ve mülteci yükü gibi iç dinamikleri de dikkatle yönetilmesi gereken başlıklar arasındadır. 

Sonuç olarak Suriye iç savaşı, 2011 yılından itibaren bölgede derin yaralar açarak, başta ekonomik istikrarsızlık olmak üzere bir çok alanda tahribatlara yol açmıştır. Söz konusu durum iki komşu ülke olan Türkiye ve Suriye arasındaki ekonomi ve enerji işbirliği imkânlarını da önemli ölçüde etkilemiştir. Ancak, savaşın etkilerinin azalması ve Suriye’nin yeniden inşa sürecine girmesiyle birlikte, Türkiye ile Suriye arasında enerji alanındaki işbirliği potansiyeli yeniden değerlendirilmesi gereken bir konu haline gelmiştir.



Yazarlar: Harun ŞAHİN, Mücahit SAV

NOT: Bu yazı 2025 yılı Haziran ayında Tercüman gazetesi için hazırlanmıştır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ENERJİ DEPOLAMA SİSTEMLERİNİN ÇEVRESEL VE EKONOMİK ETKİLERİ

Giriş   21. yüzyılın başından itibaren artan enerji talebi, fosil yakıt rezervlerinin sınırlılığı ve iklim değişikliğinin yol açtığı küres...