9 Şubat 2016 Salı

Enerji Politikaları (2014)


TÜRKİYE'NİN ENERJİ POLİTİKALARI



Mücahit SAV/ Makine Yüksek Mühendisi
EÜAŞ Genel Müdürlüğü / Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı

Giriş

Enerji ihtiyacı, tüm dünyada olduğu gibi Ülkemizde de her geçen gün artmaktadır. Türkiye, İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülkeleri içerisinde geçtiğimiz 10 yıllık dönemde enerji talep artışının en hızlı gerçekleştiği ülke durumundadır. Gelecek 10 yılda da enerji talebinin 2 katına çıkması beklenmektedir [1]. Türkiye’de birincil enerji tüketimindeki artış oranı, 1990-2009 yılları arasında yıllık bazda % 3,7, sonraki dönemde % 4,3 olarak gerçekleşmiştir. Enerji kaynaklarında % 70'in üzerinde dışa bağımlı olan ülkemizin, petrolde % 93, doğal gazda % 98 gibi çok yüksek oranlarda dış ülkelere bağımlı kalması; enerji kaynağı arayışlarında hem yerli kaynak olan kömüre hem de alternatif kaynak olan yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesini sağlamıştır.

Ülkemiz çok önemli enerji kaynaklarına sahiptir, ancak enerji kaynaklarındaki potansiyeli bilinmesine rağmen bugüne kadar yeterince yatırıma dönüştürüldüğü söylenemez. Özellikle hidroliğin başını çektiği rüzgâr, jeotermal, güneş, biyokütle ve hidrojen enerjisi gibi yenilenebilir kaynaklarımız, linyit ve taşkömürü gibi yerli kaynaklarımız, enerji kaynaklarımızın başında gelmektedir.

Fosil kaynaklı yakıtlar ise dünyada gün geçtikçe hem tükenmekte, hem de fiyatları sürekli artan bir eğilim sergilemektedir. Ülkemiz gerçekliği paralelinde, petrol ve doğalgaza bağımlılığımız düşünüldüğünde, enerji üretimimizin ve tüketimimizin dışa bağımlılıktan kurtarılarak talebin kesintisiz, güvenilir ve düşük maliyetlerle karşılanması, kaynak çeşitlendirmesine gidilerek arz güvenliğinin sağlanmasıyla mümkün olabilecektir.

Enerji Arz Güvenliği
Ülkemizin cari açığının büyük bir bölümü enerji sektöründen kaynaklanmaktadır. 2011 yılı enerji ithalatı 54 milyarken, 2012 yılı toplam ithalat miktarı olan 236,5 milyar doların 60,1 milyar doları enerji ithalatına ayrılmıştır. 2012 yılında gerçekleşen 46,9 milyar dolar olan cari açıkta enerji önemli bir paya sahip olmuştur. 2013 yılı cari açık miktarı 65 milyar doların üzerinde olurken, enerji ithalat miktarımız ise 56 milyar dolar olmuştur [2]. Petrol ve petrol türevlerine olan ilginin, ülkemizin enerjide hem dışa bağımlı olmasını sağlamakta, hem de cari açığın yükselerek ekonomik dengeleri değiştirmesine sebep olmaktadır.

Türkiye; enerjide 1970’li yıllarda yüzde 50 civarında dışa bağımlıyken, bu oran; 1980’li yıllarda yüzde 60-65, 1990’lı yıllarda yüzde 65-70, 2000’li yıllarda ise yüzde 70-75 civarına yükselmiştir. Yatırım ortamının iyileşmesi ile ekonominin ve yaşam kalitesinin artması sonucu, dışa bağımlılık oranının da giderek arttığı gözlemlenmektedir. Bunun yanında, ülkemizin jeostratejik konumundan dolayı enerji koridoru olma potansiyelinden yeteri kadar yararlanılamaması, enerjide dışa bağımlılığımızı da artırmıştır. Oysa ülkemizin, arz güvenliğini sağlayacak ve sonuçta enerji ithalat oranlarını azaltabilecek yeterli enerji çeşitliliği bulunmaktadır.

Tüm olumsuzluklara rağmen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nca enerjide arz güvenliğinin sağlanabilmesi için yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bakanlıkça hazırlanan programa göre enerji arz güvenliğimizin sağlanması için yapılması gereken amaç ve hedefler kısaca başlıklar halinde şöyle özetlenmiştir:
     Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik verilerek kaynak çeşitlendirmesinin sağlanması,
     Enerji verimliliğini arttırmak,
     Serbest piyasa koşullarına tam işlerlik kazandırmak ve yatırım ortamının iyileşmesini sağlamak,
     Petrol ve doğalgaz alanlarında kaynak çeşitliliğini sağlamak ve ithalattan kaynaklanan riskleri azaltacak tedbirleri almak,
     Enerji sektörünün sürdürülebilirliğini temin etmek amacıyla enerji kaynaklarının, taşıma güzergâhlarının ve enerji teknolojilerinin çeşitlendirilmesi,
     Ülkemiz yeraltı ve yerüstü kaynaklarının ülke ekonomisine yüksek katma değer sağlayacak şekilde değerlendirilmesi,
     Sahip olduğumuz jeopolitik konumun etkin şekilde kullanılmasıyla ülkemizin enerji koridoru haline getirilmesi,
     Elektrik arz güvenliğine katkı sağlamak ve yeterli enerjinin kesintisiz ve kaliteli bir şekilde temini açısından komşu ülkelerle enterkoneksiyonların sağlanması,
     Türkiye’nin daha şeffaf bir piyasaya kavuşması ve enerji terminali olabilmesi yolunda enerji borsası ve uluslararası piyasa entegrasyonu projelerinin hayata geçirilmesi,
     Nükleer enerjinin sisteme entegrasyonu.

Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi, Enerji Verimliliği Strateji Belgesi ve Bakanlık Kurum ve Kuruluşlarının Strateji Plan Raporlarına göre; arz güvenliğimizi sağlamaya yönelik olarak alınan hedefler ve atılacak adımlar şöyledir:

Bilinen linyit ve taşkömürü kaynakları, 2023 yılına kadar elektrik enerjisi üretimi amacıyla değerlendirilecektir,
2023 yılına kadar iki nükleer güç santralin devreye alınması ve üçüncü nükleer güç santralin ise inşasına başlanması hedeflenmektedir.
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarımıza ilişkin; 2023 yılına kadar yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisi üretimi içindeki payının yüzde 30’a çıkarılması, 2023 yılına kadar teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilecek hidroelektrik potansiyelimizin tamamının elektrik enerjisi üretiminde kullanılması, rüzgâr enerjisi kurulu gücünün 2023 yılına kadar 20.000 MW’a çıkarılması ve 600 MW'lık jeotermal potansiyelimizin tümünün 2023 yılına kadar işletmeye alınması hedeflenmiştir.
Ayrıca 2023 yılında elektrik enerjisi kurulu güç kapasitemizin 110 bin MW’ın üzerine, toplam elektrik enerjisi üretimimizin ise 440 milyar kWh seviyelerine yükseltilmesi hedeflenmektedir.
Enerji Verimliliğine ilişkin olarak; 2023 yılında Türkiye’nin GSYH başına tüketilen enerji miktarının (enerji yoğunluğunun) 2011 yılı değerine göre en az yüzde 20 azaltılması, elektrik üretimi, iletimi ve dağıtımında teknik kayıpların asgariye indirilmesi ve dağıtımda kaçak kullanımın engellenmesi ve mevcut Kamu elektrik üretim santrallerinde yeni teknolojiler kullanılarak verimi yükseltmek ve üretim kapasitesini artırmak için yapılan bakım, rehabilitasyon ve modernizasyon çalışmalarının 2014 yılı sonuna kadar tamamlanması hedeflenmiştir.
 Ülke, kaynak ve güzergâh çeşitlendirmesine yönelik olarak; 2015 yılına kadar yurt dışı ham petrol ve doğalgaz üretimimizin 2008 yılı üretim miktarına göre iki katına çıkarılması, 2009 yılı itibari ile 2,1 milyar m3 olan mevcut doğalgaz depolama kapasitesinin, 2015 yılına kadar iki katına çıkarılması, doğalgaz ithalatında 2015 yılına kadar, en fazla ithalat gerçekleştirdiğimiz ülke payını yüzde 50’nin altına indirecek kaynak ülke çeşitliliğinin sağlanması ve ulusal petrol stoklarının güvenli düzeyde muhafazasının sürdürülmesi hedeflenmiştir.
Jeostratejik konumumuzu etkin kullanarak, enerji alanında bölgesel işbirliği süreçleri çerçevesinde ülkemizi enerji koridoru ve terminali haline getirmeye yönelik olarak; 2015 yılı sonuna kadar ülkemizin ve Avrupa’nın petrol ve doğalgaz arz güvenliğinin artırılması yönünde gündemde olan projelerin gerçekleştirilmesi, 2015 yılına kadar, Ceyhan’a gelen petrol miktarının 2008 yılına göre iki katına çıkarılması, Ceyhan Bölgesi’nin farklı kalite ve özelliklerdeki ham petrolün uluslararası piyasalara sunulabildiği, rafineri, petrokimya tesisleri ve sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihraç terminalinin bulunduğu entegre bir enerji merkezi haline getirilmesi, transit petrol ve doğal gaz boru hattı projelerinde Türkiye’nin jeopolitik ve stratejik liderliğinin sürdürülmesi ve Türkiye’nin enerji terminali olabilmesi yolunda enerji borsası ve uluslararası piyasa entegrasyonu projelerinin hayata geçirilmesi hedeflenmektedir [1].

Elektrik Enerjisi Sektörü / Özelleştirmeler
2001 yılından itibaren, enerji sektöründe serbest piyasaya geçiş yapılarak, enerji politikaları artık başka bir sürece girmiş ve yeni mevzuatları ile “daha kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreye uyumlu bir şekilde hem rekabet ortamına daha çok vurgu yapılan, hem de özel hukuk hükümlerine göre oluşturulan bir piyasa” benimsenmiştir. Böylece rekabeti dışlayan ve Devlet desteğine dayanan "karma ekonomici" bir sistemden, serbest piyasa mantığına göre işleyen rekabetçi ve aynı zamanda zorunlu Kamu hizmeti yükümlülüklerini de ihlâl etmeyen ve Batı ülkelerinde de uzunca bir süredir uygulanan yeni bir sisteme geçilmesi amaçlanmıştır. Nitekim, önceleri Kamu hizmeti olarak sunulan elektrik enerjisi; 2001 yılından itibaren serbest piyasa ürünü olarak sunulmaya başlanmıştır.

Ülkemizde, 2001 yılında yürürlüğe giren ve daha sonra 2013 yılında tadil edilen Elektrik Piyasası Kanunu ile birlikte enerji sektöründe yapılacak yatırımların Kamu Kuruluşları yerine özel sermaye şirketlerince yapılması uygun görülmüştür. Artık, Kamu Kuruluşları’nın ancak Bakanlar Kurulu’nun izin vermesi durumunda yeni üretim tesisi kurma, kiralama ve işletme görevi bulunmaktadır. Böylece uzun yıllar yatırım yapmayacak veya yapamayacak olan Kamu şirketlerinin, devamlı yatırım yapabilecek olan özel sermaye şirketleri karşısında elektrik üretimi sektörü içerisindeki payı azaltılmış olacaktır.

Ülkemizde, yıllık elektrik enerjisi tüketim artışı ortalama yüzde 7-8 seviyelerinde gerçekleşmektedir. 2002 yılında 132,6 milyar kWh saat olan elektrik tüketimimiz 2013 yılında 245 milyar kWh’ye ulaşmıştır. 2013 yılında elektrik üretiminin yüzde 43,8’i doğal gazdan, yüzde 24,8’i hidrolikten, yüzde 26,8’si kömürden ve yüzde 4,6’sı ise diğer kaynaklardan sağlanmıştır. 2013 yılı sonu itibarı ile ülkemizde kişi başına yıllık elektrik enerji tüketimi 3.210 kWh olurken, bu oran; Norveç'te 27.451 kWh, Fransa'da 7.023 kWh, Almanya'da 6.717 kWh, Kanada'da 16.020 kWh, ABD'de 12.364 kWh, G7 ülkeleri ortalaması 8.900 kWh, OECD ülkeleri ortalaması 8.100 kWh, AB ülkeleri ortalaması 6.750 kWh olmuştur. Ülkemizin kişi başına elektrik enerjisi tüketim hedefi; 2015 yılı için 3.600 – 3.800 kWh, 2020 yılı için 4.800 – 5.000 kWh ve 2023 yılı için 5.500 – 6.000 kWh'dir [3]. Şu an itibariyle elektrikte kurulu güç miktarımız 67.430 MW'tır. (Eylül 2014) Bakanlık olarak 2023 yılında elektrik enerjisi kurulu güç kapasitemizin 110 bin MW, toplam elektrik enerjisi üretimimizin ise 440 milyar kWh seviyelerine yükseltilmesi hedeflenmiştir.

Kurulu gücümüzün ve elektrik enerjisi üretimimizin hedeflenen seviyelere gelebilmesi ve enerjide arz güvenliğinin sağlanabilmesi için ülkemiz; yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının yanında nükleer enerjiyi de kullanıma sokmak istemektedir. Ülkemizde, 2023 yılına kadar iki nükleer güç santralinin devreye alınması ve üçüncü santralin inşasına başlanması planlanmaktadır. Böylece, nükleer enerjinin kurulu gücümüz içerisindeki payının 2023 yılına kadar en az yüzde 10’a çıkartılması hedeflenmektedir.

Bu amaçla; Mersin ili Akkuyu bölgesinde nükleer güç santrali kurulmasına yönelik 12 Mayıs 2010 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti arasında yapılan anlaşma çerçevesinde projenin yürütülmesi için 13 Aralık 2010 tarihinde Akkuyu Nükleer Güç Santrali Elektrik Üretim A.Ş. adında proje şirketi kurulmuştur. İlgili kurumlardan izin, lisans ve ruhsatların alınmasını müteakip inşaat süreci başlayacaktır. Bu çerçevede santralin ilk ünitesinin 2019 yılında devreye alınması planlanmaktadır. İkinci nükleer güç santralinin Japonya ile birlikte Sinop’ta inşa edilmesine karar verilmiştir. 3 Mayıs 2013 tarihinde “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Nükleer Güç Santrallerinin ve Nükleer Güç Sanayisinin Geliştirilmesi Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşma” imzalanmıştır.

Elektrik sektöründe, piyasanın oluşturulmasının en önemli adımlarından biri olan özelleştirilmelere yönelik çalışmalara büyük önem verilmiştir. Daha iyi işleyen bir piyasa mekanizması kurulurken özelleştirmelerin sadece gelir odaklı olmadığı gösterilerek, öngörülen piyasa modelinin sağlıklı işlemesi için gereken hukuki ve teknik gereklilikler de dikkate alınmıştır. Elektrik üretim ve dağıtım özelleştirmeleriyle; tesislerin daha verimli bir şekilde işletilerek maliyetlerin düşürülmesi, arz güvenliği ve kalitesinin sağlanması, özellikle elektrik kayıp-kaçaklarının önlenmesi ve verimlilik artışı ile sağlanan tüm faydaların tüketicilere yansıtılması amaçlanmıştır.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca (ÖİB), Devlet elinde bulunan Elektrik Dağıtım A.Ş.’e (TEDAŞ) ait dağıtım tesislerinin özelleştirilmesi bitmiş olup, Elektrik Üretimi Anonim Şirketi’ne (EÜAŞ) ait enerji üretim tesislerinin özelleştirilmesi çalışmalarına başlanmıştır. EÜAŞ’a ait 27 adedi HES, 18 adedi termik santral olmak üzere kurulu güçleri toplamı yaklaşık 16.200 MW olan toplam 46 santralin özelleştirilmesine yönelik çalışmalar ÖİB ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından koordineli bir şekilde sürdürülmektedir.


Yerli ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarımızın Kullanılması
Günümüz dünyasında kömür ve petrol gibi yakıtların yerini daha çok yine bir petrol türevi olan fosil kaynaklı doğalgaz ve çağımız enerji kaynağı olan nükleer enerji almıştır. Bir enerji kaynağının yerini diğer bir enerji kaynağının alması ise tarih boyunca hep devam etmiştir. 1990’lı yıllardan sonra fosil yakıtlara alternatif olarak tükenmeyen ve sürdürülebilir temiz enerji kaynağı olarak yenilenebilir enerji kaynakları, enerji alanında kaynak çeşitliliğini artırmak üzere yerini almıştır. Ülkemiz gibi tüm devletler sürdürülebilir bir çevre yönetimi ile enerji kaynaklarında dışa bağımlılığı önlemek ve kaynak çeşitliliği oluşturmak için yenilenebilir enerji kaynaklarına haklı bir yöneliş göstermişlerdir.

18 Mayıs 2009 tarih ve 2009/11 sayılı Yüksek Planlama Kurulu (YPK) Kararı Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesinde; elektrik üretiminde kaynak kullanımına ilişkin hedefler ortaya konulmuştur. Buna göre, Cumhuriyetimizin 100. yıldönümü olan 2023 yılına kadar; nükleer enerjinin asgari yüzde 5 paya ulaşması, tüm yerli kömür ve hidrolik potansiyelimizi ekonomimize kazandırılması, jeotermal kurulu gücümüzün 600 MW ve rüzgâr kurulu gücümüzün 20.000 MW mertebesine ulaşması hedeflenmiştir. Enerji arz güvenliğinin sağlanması için bu hedeflerin tutturulması hayati öneme sahiptir.

Enerji Bakanlığı'nın hazırlamış olduğu Stratejik Plan programında; ülkemizde, yurtiçi ve yurtdışında petrol ve doğalgaz arama faaliyetleri son yıllarda yoğunluk kazandığı ve plan dönemi içinde de artırılarak devam ettirileceği belirtilmiştir. Elektrik üretiminde kullanılan en önemli yerli kaynaklarımızdan biri olan linyitten elde edilebilecek elektrik enerjisi üretim potansiyeli toplam 120 milyar kWh/yıl olup, potansiyelin yüzde 44’ lük bölümü değerlendirilmiştir. 11 milyar kWh/yıl potansiyele sahip olan taşkömürünün ise yüzde 32’lik kısmı değerlendirilmiştir. Maden Tetkik ve Arama (MTA) Genel Müdürlüğü ve Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) Genel Müdürlüklerinin yaptığı çalışmalar sonucu 2005-2009 döneminde 4,2 milyar ton linyit rezervi tespit edilmiş ve böylece linyit rezervimizde yüzde 50 artış olmuştur [4]. Tespit edilen bu milyarlarca ton linyit rezervinin süratli bir şekilde enerji sektörüne kazandırılması düşünülmektedir.

Ülkemiz ayrıca krom cevheri, bor madeni, endüstriyel hammaddeler, mermer gibi bazı madenlerde dünya ölçeğinde rezerve sahiptir. Bunun yanı sıra diğer madenler bakımından da sanayi sektörü için gerekli hammaddeleri karşılayabilecek büyüklükte rezervlere sahip nadir ülkelerden biri konumundadır. Dünyadaki bor rezervlerinin yüzde 72’sine sahip olan ülkemizde, bor cevheri, bor konsantresi, rafine bor ürünleri, borik asit üretimleri önemli seviyelere ulaşmış bulunmaktadır [1].


Türkiye’nin Enerji Köprüsü ve Terminali Olması
Ülkemizin enerji koridoru ve terminali haline gelmesi arz güvenliği ile de doğrudan ilişkili olan en büyük uluslararası projelerimizden biridir. Bu durum, ülkemizin komşu ülkeler ve batılı ülkeler ile çıkar birliği kurmasını temin edecek, bölgenin politik ve ekonomik istikrarını artıracak, bölge ülkelerinin kalkınmasına da büyük katkı sağlayacaktır. Enerji arz güvenliği ve ülkemiz petrol ve doğal gaz ihtiyacının sürekli ve güvenilir yollarla temini, diğer ithalat bağımlısı ülkeler gibi Türkiye’nin de her zaman gündemindedir. Bu konu ülkemiz enerji vizyonunu doğrudan etkilemekte hatta enerji arz güvenliği ve enerji stratejisinin belkemiğini oluşturmaktadır.

90’lı yıllarda Türkiye’nin öncülüğünde belirmeye başlayan doğu-batı ve kuzey-güney enerji koridoru konsepti, kendi arz güvenliğini teminat altına almaya çalışan Avrupa’nın ve ABD’nin desteğiyle gerçekleşmiş ve ülkemiz Ortadoğu ve Hazar petrol ve doğal gazı için coğrafi avantajını kullanarak transit ülke konumunu pekiştirmiştir [5].

AB’nin de önceliği kendi arz güvenliğinin temini için Türkiye üzerinden Hazar ve Ortadoğu kaynaklarına erişimi sağlamak, bir başka değişle Türkiye köprüsü üzerinden bu kaynakları AB’ye ulaştırmaktır. Bu strateji Türkiye’nin de çıkarları ile örtüşmektedir. Bu politikalar doğrultusunda AB ve ABD’nin destekleriyle Bakü-Tiflis-Ceyhan ve Güney Kafkas doğal gaz boru hatları gerçekleşmiş, Türkiye-Yunanistan ve Türkiye-İtalya doğal gaz boru hatları projelerine başlanmış ve Samsun-Ceyhan, TANAP gibi projeler ise yatırımcıların ilgisini çekmeye başlamıştır. Böylece ülkemizin transit koridor rolü, kendi arz güvenliğimizin temini için de avantajlar sağlamıştır.

Doğal Gaz Depolaması
BOTAŞ verilerine göre; 2013 yılı doğalgaz tüketimimiz yaklaşık olarak 45.000 milyon m3 olmuştur. Bu tüketimin yüzde 97’sinin ithal edildiği, Sn. Enerji Bakanı Taner Yıldız tarafından bütçe sunuş konuşmalarında belirtilmiştir. Kendi kendine yetebilecek bir doğal gaz üreticisi olmayan ülkemizin, doğal gaz arz güvenliğini sağlamak için yer altı veya yer üstü depolama tesisleri projelerine öncelik vermek istemektedir.

Bu bağlamda Kuzey Marmara’da, TPAO tarafından yaptırılan Silivri ve Değirmenköy Doğal Gaz Yeraltı Depolama Tesisleri bulunmaktadır. Diğer bir doğal gaz depolama tesisi olması düşünülen Tuz Gölü Doğal Gaz Yeraltı Depolama Projesi çalışmaları devam etmektedir. Ayrıca, ülkemizin enerji arz güvenliğine katkıda bulunmak üzere Marmara Ereğli’si ve İzmir-Aliağa’da Sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) depoları bulunmaktadır. Bu depolar; Cezayir ve Nijerya’dan tedarik edilen LNG’nin ihtiyaç duyulması halinde, kullanılması için inşa edilmişlerdir.

Enerji Verimliliği
Enerjide sürdürebilirliğin sağlanması ve dışa bağımlılığın azaltılmasına yönelik çalışmaların başında tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de enerjinin verimli kullanılması gelmektedir. Son yıllarda enerji politikalarımızın başında; enerji üretiminde ve tüketiminde çevre dostu yöntemleri uygulamak ve israftan kaçınılarak enerjiyi daha verimli kullanmak gelmektedir. Enerji kullanımında verimlilik; artık, yeni bir çeşit kaynak olarak alternatif enerji kaynakları arasında yerini almış gözükmektedir.

Bu çerçevede enerji üretiminden tüketimine her aşamada verimliliği sağlamak amacıyla 2007 yılında ülkemizde Enerji Verimliliği Kanunu çıkartılmış, bununla da yetinilmeyerek, Başbakanlık, 2008 yılında yayımladığı iki ayrı genelgeyle, Kamu Kuruluşlarında alınması gereken önlemleri belirlemiş olup, Enerji Verimliliği Hareketini başlatmıştır. Ayrıca Enerji Verimliliği Strateji Belgesi ile; verimlilik artırıcı projeler belirtilerek Kamu Kuruluşlarının bina ve tesislerinde, yıllık enerji tüketiminin 2015 yılına kadar yüzde 10 ve 2023 yılına kadar yüzde 20 azaltılması öngörülmüştür.

Sonuç
Ülkelerin büyümesi için sanayileşmeye, sanayileşme için ucuz, temiz ve kesintisiz enerjiye, enerji için ise finans, teknoloji ve insan kaynağına ihtiyaç olmaktadır. Günümüzde ülkelerin gelişmişlik seviyeleri artık tükettikleri enerji ile ifade edilmektedir. OECD ülkeleri içerisinde yer alan ülkemizin de ekonomik gelişmişlik seviyesini yakalayarak bu pazarda yerini alması çok önemlidir.

Enerji sektöründe gerek maliyet ve fiyat artışları, gerekse artan elektrik enerjisi talepleri çerçevesinde, birçok ülkede arz güvenliğinin sağlanması konusunda yeni tedbirler alınmakta; mevcut piyasa yapıları ve kuralları, deneyimler ve karşılaşılan sorunlar çerçevesinde yenilenmekte, piyasa mekanizmaları arz güvenliğini sağlayacak tedbirlerle de güçlendirilmektedir. Enerji kaynaklarının herkese yeterli, kaliteli, düşük maliyetli, güvenli ve çevre konusundaki duyarlılıkları dikkate alan bir şekilde sunulması temel amaçtır. Ülkemizde de dünya ortalamasının üzerinde gerçekleşmeye devam eden talep artışı ve buna bağlı olarak artan yatırım ihtiyacı, yeni tedbirler alınmasını zorunlu kılmıştır.

Doğal gaz ve petrolde yüksek oranlarda dışa bağımlı olan ülkemizin, kendi arz güvenliğini sağlayabilmek için enerji sektöründe ithalatı azaltıcı her tür tedbiri almaya çalışmaktadır. Öncelik olarak jeostratejik konumu, bir nevi ‘hub’ olarak görüp, bu konumunun avantajlarını yeterince değerlendirmek, Ortadoğu ve Hazar petrollerinin AB ülkeleri ve Amerika kıtası ülkelerine geçişini kolaylıkla sağlamak ve bundan da bir ticari kazanç sağlamak istemektedir. Arz güvenliğini sağlamak adına sektörde gerçekleşen yeni teknolojik gelişmelerin en kısa sürede uygulamaya konularak, derin deniz petrol ve doğal gaz arama ve üretim teknolojileri Karadeniz ve diğer denizlerimizdeki faaliyetlerimiz de artırılarak sürdürülmektedir.

Temiz ve yenilenebilir enerji potansiyelimizin varlığı, enerji kaynaklarımızın çeşitliliği, yetişmiş insan gücümüz, genç ve dinamik nüfusumuz, enerji sektörü piyasasının liberalleşmesi, yeşil alana dönüştürülebilecek arazi potansiyelimiz gibi özellikler ise; Enerji ve Doğal Kaynaklarda ülkemizin güçlü olan yanlarıdır.



Kaynaklar
1.                 Enerji Bakanı T.YILDIZ'ın 2011-2012-2013-2014 yılları TBMM Plan ve Bütçe Konuşmaları
2.                 www.tuik.gov.tr  Ağustos 2014
3.                 Türkyılmaz O., Türkiye Enerji Görünümü 2013 – TMMOB Makine Mühendisleri Odası
4.                 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Stratejik Planı
5.                 IX. Kalkınma Planı-Genel Enerji İhtisas Komisyon Raporu, 2006, Enerji Bakanlığı




ENERJİ DEPOLAMA SİSTEMLERİNİN ÇEVRESEL VE EKONOMİK ETKİLERİ

Giriş   21. yüzyılın başından itibaren artan enerji talebi, fosil yakıt rezervlerinin sınırlılığı ve iklim değişikliğinin yol açtığı küres...