İnsanlık tarihi boyunca, odundan sonra enerji kaynağı olarak kullanılan kömür ve petrol gibi fosil yakıtların toplam enerji tüketimi içindeki payları zaman içinde giderek artmış ve belirli bir doygunluk düzeyine eriştikten sonra, genellikle artış hızına yakın bir hızla azalmaya başlamıştır. Yeni bir yakıtın (enerji kaynağının) üretimine önce en gelişmiş ülkelerde başlanmakta, daha sonra belirli aralıklarla diğer ülkelere yayılmaktadır. Dünyada taş kömürünün 1776 yılında, petrolün ise 1859 yılında ilk kez üretilmeye başlanmasına karşın, Türkiye’deki başlangıç tarihleri kömür için 1848 yılı, petrol içinse 1948 yılıdır. Yani Türkiye’de, kömür üretiminde 72 yıl, petrol üretiminde ise 89 yıl geç kalınmıştır. Osmanlı’nın parçalanmasına neden olan önemli etkenlerden biri de söz konusu enerji kaynaklarının üretimindeki bu başarısızlık olduğu düşünülmektedir.
Günümüz dünyasında kömür ve petrol gibi yakıtların yerini daha çok yine bir petrol türevi olan fosil kaynaklı doğal gaz ve çağımız enerji kaynağı olan nükleer enerji almıştır. Bir enerji kaynağının yerini diğer bir enerji kaynağının alması ise tarih boyunca hep tekerrür etmiştir. 1990’lı yıllardan sonra fosil yakıtlara alternatif olarak tükenmeyen ve sürdürülebilir temiz enerji kaynağı olarak yenilenebilir enerji kaynakları da, enerji alanında kaynak çeşitliliğini artırmak üzere yerini almıştır.
Kömürde ve petrolde dünya ülkelerini yakalamakta çok geç kalan Türkiye; güneş, rüzgâr, su gibi avantajları göz önüne alınarak, çağımız enerji kaynağı olan yenilenebilir enerji kaynakları alanında yeni mevzuatları ve çalışmalarıyla dünya ve AB ülkelerine katılmıştır. Günümüzde özellikle hidroliğin başını çektiği rüzgâr, jeotermal, güneş, biyokütle ve hidrojen enerjisi gibi yenilenebilir kaynakları, linyit, taşkömürü ve bor gibi yerli kaynakları, enerji kaynaklarının başında gelmektedir.
Türkiye sınırları içerisinde yüz yıldan fazladır arama çalışmaları devam eden petrol ve petrol ürünlerinde bugüne kadar önemli miktarda bir kaynağa rastlanılamamıştır. Petrol ve kömür aramalarında Avrupa ve dünya ülkelerine göre geç başlayan Türkiye, günümüze kadar sadece kendi kendine yetebilecek kömür kaynağına kavuşmuştur. Etrafındaki tüm ülkeler zengin enerji kaynaklarına sahip olmasına rağmen Türkiye, kendi sınırları içerisinde tükettiği doğal gazın hemen hemen hepsini, ham petrolü ise yüzde 90’nın üstünde ithal etmek zorunda kalmaktadır. Bu nedenle enerji kaynaklarında kendi kendine yetebilen bir ülke değildir. Toplam enerji ihtiyacında yüzde 70’in üzerinde dışa bağımlılık oranı vardır.
e Başta Ortadoğu olmak üzere, Rusya, Hazar-Kafkasya ve Afrika bölgeleri gibi dünyanın en zengin petrol kaynaklarına sahip bölgelerin tam ortasında yer alan bir ülkenin enerji kaynaklarına sahip olamaması çok manidardır. Batılı ülkelerce ‘Ortadoğu’ diye tabir edilen söz konusu bölgede (Ortadoğu tabiri esasında zamanın en güçlü ülkesi olan İngiltere’ye aittir), enerji kaynaklarından mahrum olmanın altında 1. Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri’nin yaptıkları gizli çalışmalar yatmaktadır. O zamanlar İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Türkiye’yi paylaşma emelleri sonucu özellikle İngiltere ve Fransa tarafından bölgede önemli projeler yürütülmüştür. İngiliz Sykes ve Fransız Picot adında iki diplomatın Türkiye’nin güneydoğusu ile Ortadoğu’da yaptıkları çalışmalar sonucu üç İtilaf Devleti ve Türkiye arasında Sykes-Picot Anlaşması adı verilen gizli bir anlaşma yapılmıştır. Bugünkü Ortadoğu haritası, 1916 yılında imzalanan bu Sykes-Picot anlaşması ile çizilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun birçok savaşı kaybetmesinden sonra Fransa ve İngiltere’nin, bölgeyi şekillendirmek istemeleri sonucu bugünkü Türkiye’nin güney sınırları belirlenmiştir. Irak ve Suriye’nin kuzeyinde yaşayan Kürt aşiretleri ile iç kısımlarda yaşayan Arap aşiretlerinin arasında tüm bölgeyi yıllarca dolaşan adı geçen iki diplomat, bölgenin her tarafını karış karış haritalandırmışlardır. 1900’lü yıllarda yaptıkları çalışmalar sonucunda sınırları sanki cetvelle çizmiş bir şekilde haritalandırarak bu anlaşmanın yapılmasını sağlamışlardır. Ortadoğu’da yer alan Musul, Kerkük, Halep, Beyrut, Kahire, Kıbrıs, Filistin gibi ne kadar stratejik bölge varsa hepsi bu anlaşma ile farklı federasyon adı altında Osmanlı’dan koparılmıştır. Ve petrol kaynaklarınca zengin olan bölgeler Araplar ile Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelere bırakılmıştır. Ortadoğu’da bugün de devam eden savaşların ve karışıklıkların sebebi olarak halen bu anlaşma gösterilmektedir.
Enerji ve enerji kaynakları gelişmişliğin göstergesi olmasına rağmen bulunduğu çoğu coğrafyalara da hep dert, eziyet, sıkıntı getirmiştir. Düşünüldüğünde, dünyada yaşanan bunca acıların ve sorunların büyük bir çoğunluğunun altında yatan şeylerin başında; enerji ham maddelerine sahip olmayı isteme, enerjiyi doğru kullanamama ve enerji güvenliğini tesis etme arzularının yattığı görülmektedir.
Petrol
ve petrol türevlerince zengin olan Ortadoğu’daki ülkelerde o tarihlerden
günümüze kadar karışıklıklar ve savaşlar bitmemiştir. Bir ülkenin zengin enerji
kaynaklarına sahip olması bazen o ülke için avantaj olamamaktadır. Çünkü herkes
artık dünyada yapılan savaşların asıl sebeplerinin başında enerji kaynaklarına
sahip olmanın, yönetmenin ve kullanma isteğinin geldiğini bilmektedir. 1. ve 2.
Dünya Savaşları, Kore Savaşı, Küba Savaşı, Vietnam Savaşı, Sovyet-Afgan Savaşı,
İran-Irak Savaşı ve 1. ve 2. Körfez Savaşlarının altında hep enerji
kaynaklarına erişim hırsının yattığı görülmüştür.
Ülkenin Enerji
Zenginlikleri
Enerji talebi her geçen gün artarken, söz konusu talebe cevap verecek arz kapasitesi de çeşitlenerek büyümekte, birkaç on yıl önce hiç gündemde olmayan yepyeni teknolojiler enerji piyasasında kendisine alan açmaktadır. Teknolojilerdeki bu hızlı gelişmeler, enerjiyle ilgili değerlendirmelerin çok boyutlu ve çok eksenli yaklaşımla gerçekleştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Ayrıca, enerji üretiminde kullanılabilecek kaynakların çeşitliliği, üretim ve dağıtım sistemlerine yönelik gelişmeler, kaynak temini meselesi, enerjinin aynı zamanda uluslararası ilişkilerin ve diplomasinin de konusu olması, enerji tüketiminin olumsuz çevresel etkileri, kısa süreli enerji yoksunluklarının öngörülmesi gibi etkenler de bu zorluklara ilave edilebilmektedir.
Türkiye enerji ve doğal kaynaklar bakımından zengin ve verimli bir yer olmasa da bu alanda güçlü olan yanları vardır. Bunlar; temiz ve yenilenebilir enerji potansiyelinin varlığı, enerji kaynaklarının çeşitliliği, özellikle yetişmiş insan gücü ile genç ve dinamik nüfusu, enerji sektörü piyasasının liberalleşmesi, yeşil alana dönüştürülebilecek arazi potansiyeli gibi özellikleridir.
Sürekli büyüyen talebe kıyasla özellikle petrol ve doğal gaz üretimi çok kısıtlı olan Türkiye, bu dezavantajını bölgesel ticaret denklemlerinde aldığı rollerle dengelemeye çalışmaktadır. Önemli boru hatlarının geçiş güzergâhında bulunduğu için, bölgesel bir ticaret merkezi olma yönünde adımlar atmaktadır.
Ülkelerin büyümesi için sanayileşmeye, sanayileşme için ucuz, temiz ve kesintisiz enerjiye, enerji için ise finans, teknoloji ve insan kaynağına ihtiyaç olmaktadır. Günümüzde ülkelerin gelişmişlik seviyeleri artık tükettikleri enerji ile ifade edilmektedir. OECD ülkeleri içerisinde yer alan Türkiye’nin de ekonomik gelişmişlik seviyesini yakalayarak bu pazarda yerini alması pek tabii ki çok önemlidir.
Enerji Kaynakları
Kömür
Fosil kökenli enerji kaynakları arasında yer alan kömürün ülke için çok önemli bir yeri vardır. Türkiye, kömür kaynağı ve üretim miktarları açısından linyitte dünya ölçeğinde orta düzeyde, taşkömüründe ise alt düzeyde değerlendirilebilir. 2020 yılında toplam dünya linyit kaynağının yüzde 8,7’si, linyit ve alt bitümlü kömür kaynağının yaklaşık yüzde 3,6'sı ve antrasit dâhil toplam dünya kömür kaynağının yaklaşık yüzde 1,9’u Türkiye’de bulunmaktadır. Türkiye’nin linyit, asfaltit ve taşkömürü ile birlikte toplam 20,84 milyar ton kömür kaynağı bulunmaktadır. Bu miktarın yaklaşık olarak 19,32 milyar tonu linyittir.
Çok
eskiden beri ısınma amaçlı olarak kullanılan kömür, günümüzde artık ileri kömür
teknolojileri sayesinde gaz, petrol ve aktif karbon üretimlerinde
kullanılmaktadır. Aktif karbon üretimi ile kozmetik ve sağlık alanında hatta
gıda alanında da yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.
10. Kalkınma Planı’ndan itibaren çeşitli politika belgelerinde zikredilen ve son olarak “Yeni Ekonomi Programı” ve “2019, 2020 ve 2021 Yılları Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programları” çerçevesinde de tekrarlanan yerli kaynaklardan elektrik üretimi, Türkiye Enerji Politikasının öncelikli konularından birisidir. Son yıllarda yerli kömürden elektrik üreten santrallere verilen alım garantilerinin yanı sıra 2018 yılında başlayan kapasite mekanizması ödemeleri sayesinde kömür santrallerinin elektrik üretimine ciddi katkısı bulunmaktadır.
Petrol
Türkiye, stratejik konumu itibariyle, Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkasya gibi çok önemli üç bölgenin orta noktasında bulunmaktadır. Bu konumu ile üretici ülkeler ile tüketici ülkeler arasında bir köprü durumundadır. Petrol ve petrol türevlerinde dışarıya bağımlı olsa dahi, ithal edilen ham petrolün işlenerek; motorin, fuel-oil, asfalt, likit gaz, madeni yağ, gaz yağı gibi petrol ürünlerinin üretilmesi için pek çok sayıda rafineriye sahiptir.
Türkiye enerji ürünleri arzının yüzde 30’u, nihai enerji tüketiminin ise ortalama yüzde 35’i petrolden oluşmaktadır. Petrol üretiminin yaklaşık yüzde 75’lik kısmı gaz ve petrol arama ve üretim şirketi Türkiye Petrolleri A.O. (TPAO) tarafından gerçekleştirilmektedir.
2020 yılında Türkiye’nin ithal ettiği petrolün yüzde 29,09’u Irak’tan alınırken, yüzde 21,18’i ise Rusya’dan alınmıştır. Bunlara ilave olarak ithal edilen petrolün yüzde 8,23’ü Kazakistan ve yüzde 7,90’ı Suudi Arabistan’dan karşılanmıştır.
Petrol tüketimindeki artışı tetikleyen başlıca sektör ulaşımdır. Elektrik üretiminde petrolün payı giderek azalmaktadır. Petrolün elektrik tüketimindeki payı Türkiye’de yüzde 0,2’ye kadar gerilemiştir. Günümüzde elektrik üretiminde dünyada ve Türkiye’de petrolün yerini doğal gaz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının aldığı görülmüştür.
Türkiye, petrol ve petrol ürünleri
tüketiminde net ithalatçı konumda bulunan bir ülke olması nedeniyle küresel
piyasalarda oluşan fiyat ve kur hareketlerinden doğrudan etkilenmektedir.
Korona salgını dolayısıyla petrol fiyatlarındaki düşüş Türkiye’nin cari
dengesine pozitif anlamda bir katkı yapmıştır.
Kaya Gazı (Shale/Şeyl Gazı)
Rezervuar kayalardan üretilen gaz ve petrol, normal üretim teknikleri (konvansiyonel/geleneksel) ile yeryüzüne çıkarılırlar. Kaynak kayadan sıkışıp çıkamayan ve içinde kalan gaz ve petrol, yatay sondaj ve hidrolik çatlatma (konvansiyonel olmayan/geleneksel olmayan) yöntemleriyle yeryüzüne çıkarıldıkları zaman kaya gazı petrolü adını alırlar.
Konvansiyonel yöntemlerle çıkarılan doğal gaz kullanımının tüm dünyada yaygınlaşmasından sonra yerine ikame edilebilecek olan kaya gazı (şeyl gazı), şu an enerji dünyasında kendine hatırı sayılır bir yer bulmuştur. Enerji kaynaklarında ithalatçı konumda olan ABD gibi gelişmiş ülkeler, gaz ithalat oranlarını düşürmek için yoğun bir şekilde kaya gazı üretimi yapmaktadır. Fransa, Almanya ve İspanya gibi Avrupa Birliği ülkeleri kaya gazı ile ilgilenmemektedir. Fransa nükleer, Almanya kömür, İspanya güneş ağırlıklı elektrik üretiminden yana tercihlerini ortaya koymuşlardır. Halen ABD, Kanada, Çin ve Arjantin gibi ülkelerde şeyl üretimi yapılmaktadır.
ABD Enerji Enformasyon İdaresi’nin (EIA) 2013 yılında yayımladığı dünya kaya gazı potansiyelini konu alan raporda; Türkiye şeyl gazı rezervine sahip, fakat rezervi çok zengin olmayan ülkeler arasındadır. Bununla birlikte kayda değer şeyl gazı ve şeyl petrolü potansiyeli olabileceği belirtilmektedir. TPAO ile geleneksel olmayan aramalar kapsamında; Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde ve Trakya Bölgesi’nde yoğun şekilde çalışmalar devam etmektedir. Yapılan tahminler doğrultusunda bu iki bölgede teknik olarak çıkarılabilir yaklaşık 680 milyar metreküp kaya gazı bulunduğu öngörülmektedir.
Doğal Gaz
Uluslararası Enerji Ajansı ve diğer Uluslararası Kurum ve Kuruluşların raporlarındaki gözlemlere göre; her ne kadar yenilenebilir enerji alanındaki gelişmelerin artacağı beklense de petrol ve doğal gazın, orta ve uzun vadede uluslararası ilişkiler ve uluslararası siyasi denklemler arenasında belirleyici rolünün devam edeceği belirtilmektedir. Küresel ölçekte yapılan enerji tüketim tahminlerine göre 2040 yılına kadar tüketimi artmaya devam edecek tek fosil yakıtın doğal gaz olması beklenmektedir. 2020 yılı içerisinde, pandemi dolayısıyla doğal gaz fiyatları son 20 yılın en düşük seviyesine inmiştir.
Doğal gaz ithalatı 2020 yılında toplam 48,12 milyar m3 olurken, toplam tüketim yaklaşık 48,26 milyar m3 seviyesinde gerçekleşmiştir. Türkiye’nin doğal gazda ithalata bağımlılığı bir önceki yıla göre artmış ve yüzde 99,09 olmuştur.
2020 yılı Türkiye’nin doğal gaz ithalatının ülkelere göre dağılımında; Rusya yüzde 33,6 ile liderliğini sürdürmüştür. 2018 yılında gazın 47’si Rusya’dan ithal edilmesine rağmen sonraki senelerde hissedilir oranda gaz miktarı düşüş göstermiştir. 2020 yılında Azerbaycan yüzde 24 pay ile ikinci sırada yer alırken, İran yüzde 11,06 pay ile üçüncü sırada olmuştur. Doğal gaz ithal edilen diğer ülkeler ise Cezayir, Katar, Nijerya ve ABD’dir.
Tabii Kaynaklar
Türkiye
krom cevheri, bor madeni, endüstriyel hammaddeler, mermer gibi bazı madenlerde
dünya ölçeğinde rezerve sahiptir. Bunun yanı sıra diğer madenler bakımından da
sanayi sektörü için gerekli hammaddeleri karşılayabilecek büyüklükte rezervlere
sahip nadir ülkelerden biri konumundadır. Toplam
3,3 milyar ton rezerv miktarı ile dünya bor rezervi sıralamasında yüzde 73'lük
pay ile ilk sırada yer almaktadır. Bu alanda; bor cevheri, bor konsantresi,
rafine bor ürünleri, borik asit üretimleri önemli seviyelere ulaşmış
bulunmaktadır.
Türkiye’de Eskişehir, Yozgat, Uşak, Aydın sınırları içereisinde ekonomik olarak çıkarılabilecek toplam 12.000 tonun üzerinde görünür uranyum rezervi saptanmıştır. Dünyanın ikinci büyük toryum rezervlerine sahip olan Türkiye’nin toryum yatağı Eskişehir- Sivrihisar bölgesinde yer almaktadır. Kanıtlanmış 380 bin ton toryum rezervi bulunmaktadır.
Yenilenebilir Enerji Kaynakları
Türkiye’de son yıllarda elektrik üretiminde ithal kaynaklar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına ağırlık verilmiştir. Bu bağlamda, 2018 yılında toplam elektrik üretiminde yüzde 30,67 olan yenilenebilir enerji kaynaklarının payı 2019 yılında yüzde 42,10’a yükselmiştir. 2020 yılında tüm dünyayı saran korona salgını sırasında elektrik üretiminin düştüğü, yenilenebilir enerji payının da bazı aylarda tüm zamanların rekorunu kırarak, yüzde 65-70 mertebelerine kadar çıktığı görülmüştür. Yine 2011 yılında toplam kurulu gücü 19 GW olan yenilenebilir enerji kaynaklı santrallerin kapasitesi, 2020 yılına gelindiğinde 46 GW seviyelerine kadar ulaşmıştır. Ancak, yenilenebilir enerjide hızlı kapasite artışları, şebeke güvenilirliğine yeterli yatırım olmaması durumlarında daha fazla kesinti riski oluşturabilmektedir. Bu nedenle yenilenebilir enerji kaynaklarına paralel olarak özellikle iletim tarafındaki yatırımlara da ağırlık verilmesi gerekmektedir.
2011-2019 yılları arasındaki dönemde, her yıl ortalama net 4,6 GW kurulu güç devreye girmiştir. Bu dönemde kurulu güçteki artışın toplam elektrik talebindeki artıştan daha yüksek olduğu görülmüştür. Bunun en büyük nedenlerinden birisi; yenilenebilir enerji kaynaklı üretim santrallerinin artmasıdır. Söz konusu artışın en önemli nedeni ise yenilenebilir enerji kaynaklı santrallere verilen teşviklerdir.
Türkiye’de, yenilenebilir enerji kaynakları; elektrik, mekanik, kinetik ve ısı enerjisi alanında kullanılmaktadır. Bu enerji çeşitleri arasında daha çok elektrik enerjisi amaçlı kullanılması yaygınlaşmıştır. Bu amaçla 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun, 18.05.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 5346 sayılı Kanun, 2007 yılından bugüne kadar birçok kez değişiklik görmüştür. Bu Kanun’un yanı sıra, Kanun’u tamamlayıcı ikincil mevzuatlar da yürürlüğe girmiştir.
Enerji Bakanlığı 2019-2023 yılları arası Stratejik Plan ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi’ne göre; elektrik üretiminde kaynak kullanımına ilişkin hedefler ortaya konulmuştur. Buna göre, Cumhuriyetin 100. yıldönümü olan 2023 yılına kadar;
HES’lerin kurulu gücünün 32.037 MW’a, (2020 yıl sonu itibariyle 30.984 MW’tır.)
Ø RES’lerin kurulu gücünün 11.883 MW’a, (2020 yıl sonu itibariyle 8.832 MW’tır.)
Ø JES ve BES’lerin kurulu gücünün 2.884MW’a, (2020 yıl sonu itibariyle 1.982 MW’tır.)
Ø GES’lerin kurulu gücünün 10.000 MW’a, (2020 yıl sonu itibariyle 6.667 MW’tır.)
Ø Yerli kömüre dayalı santrallerin
kurulu gücünün 14.664 MW’a çıkartılması hedeflenmektedir. (2020 yıl sonu
itibariyle 11.336 MW’tır.)
Enerji Konulu Fotoğraf Yarışması Birincisi
Sonuç
2000’li yılların başındaki AB İlerleme Raporlarında; “enerjide ulusal hedeflerin belirlenmemiş olması” Türkiye için sürekli eleştiri konusu yapılmıştır. Bu nedenle o yıllardan itibaren; Elektrik Enerjisi Sektörü Reformu ve Özelleştirme Strateji Belgesi, Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi, Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı, 2010-2014 Yılları, 2015-2019 Yılları, 2019-2023 Yılları ETKB Stratejik Planları, 2011-2023 Yılları İklim Değişikliği Eylem Planı ve 2012-2023 Yılları Enerji Verimliliği Strateji Belgesi gibi çok sayıda Stratejik Plan ve Belge yayınlanmıştır.
AB İlerleme Raporlarında, Türkiye enerji sektörüne ilişkin hep eleştiriler yapılmıştır. Kimi haklı, kimi haksız, kimi de tamamen siyasi eleştiriler olabilmektedir. Eleştirilerin çoğunluğunda, Türkiye’nin mevzuatlarıyla AB müktesebatına büyük ölçüde uyum sağlamış olmasına rağmen, uygulamalarda hedeflerin hep uzağında kalındığı yer almaktadır. Başta yenilenebilir enerji kaynakları olmak üzere enerji sektöründe belirtilen hedeflerin tutturulamaması durumunda, ulusal hedeflerin gelişigüzel belirlendiği, ya da bu tür çalışmaların, yapılması gereken standart bir çalışma olduğu izlenimi vermesinden kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
Enerji Bakanlığınca enerji arz güvenliğini sağlamaya yönelik olarak alınan hedefler ve atılacak adımlar 2019-2023 yılları arası Stratejik Planda açıkça belirtilmiştir: Bu kapsamda; sürdürülebilir enerji arz güvenliğini sağlamak için yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik kurulu gücünün toplam kurulu güce oranının yüzde 65 seviyesine yükseltilmesi sağlanacaktır. Nükleer enerji, arz kaynakları arasına dâhil edilecek ve enerji arzındaki payının artırılmasına yönelik çalışmalar sürdürülecektir. Doğal gaz ve elektrik altyapısının güçlendirilmesi sağlanacaktır. Petrol ve doğal gaz arama ve üretim faaliyetlerinin başta denizlerde olmak üzere hızlandırılarak sürdürülmesi sağlanacaktır. Elektrik sektöründe teknolojik dönüşüm uygulamaları yapılacaktır.
Ülke dışından ithal edilen doğal gaz, petrol ve ithal kömür gibi enerji
kaynakları ve ülke içinde döviz kurlarının değişkenliği nedenlerinden dolayı
hem elektrik enerjisi maliyetleri hem de cari açık oranları etkilenmektedir.
Ayrıca petrol türlerinin sadece bir kaç ülkeden ithal edilmesi ile enerji
güvenliği sorunu yaşanabilmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin, enerji hammaddelerinde dışa bağımlılığını
azaltmak ve enerji kaleminin cari açığa minimum etki etmesini sağlamak için
yeni ve yerli enerji kaynaklarından ve de alternatif enerji kaynaklarından
azami oranda faydalanması gerekmektedir.
Kaynaklar
1.
Osmanlı’da Neft ve Petrol, S. 389–391, Doç. Dr. Volkan
Ş. EDİGER, ODTÜ Yayıncılık–2005
2.
Enerji Tarihine Dair Kısa bir Özet ve Bazı
Açık Kaynaklar, Barış Sanlı,
3.
TKİ 2019 ve 2020 Yılları Linyit Sektörü Raporu
4.
TPAO 2019 ve 2020 Yılları Sektör Raporu
5.
EPDK 2020 Yılı Elektrik Piyasası Raporu
6.
TSKB 2019, 2020 Yılları Enerji Sektörü Görünümü Raporu
7.
KPMG 2019, 2020 Yılları Enerji Raporu, Sektörel Bakış
8.
Yüksek Planlama Kurulu (YPK) Kararı Elektrik Enerjisi
Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi
9.
Enerji Bakanlığı 2019-2023 Yılları Arası Stratejik Plan
ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi
10.
Koronavirüs Krizi Döneminde Enerji
Politikaları, SETA 2020