31 Ağustos 2022 Çarşamba

ENERJİ VE ÇEVRE İLİŞKİSİ

Enerji, ülkelerin ekonomik büyümesi ve rekabet gücünün önemli girdilerinden biri olarak kabul edilmektedir. Taş kömürünün 1700’lü, petrolün 1800’lü yıllarda çıkarılıp, makineli üretim araçlarında kullanılmasıyla başlayan enerji kavgaları ve 1990’lı yıllarda başlayıp 2000’li yıllarda artarak süren iklim tartışmaları; günümüzde ülkelerin iktisadi ve siyasi ilişkilerinin önemli bir unsuru olmuş durumdadır.

Enerji eksenli tartışmalar her daim devam etmekte olup, barışın ve refah düzeyinin kaynağı olması gerekirken; günümüzde savaşların bir kaynağı olma durumunu devam ettirmektedir. Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgenin enerji kaynakları ve yine bölgesinde bulunan ülkelerin buna yönelik politikaları; son yüzyılda ortaya çıkan 1. ve 2. Dünya Savaşlarından sonra bile, bitmez tükenmez savaşların devamına sebep olmaktadır. Hızlı iklim değişikliği, petrol, doğal gaz ve kömür gibi kaynakların paylaşımı ve kontrolü ile enerjiye ulaşım sorunları, bu süreci en çok etkileyen unsurlar olarak görülmektedir. 

Enerji kaynakları tüm ülkelere eşit olarak dağılmış durumda değildir. Dünyada bazı ülkeler zengin rezervlere sahip olup üretici konumundayken, diğerleri bu enerji kaynaklarını elde etmeye çalışan tüketici konumundadırlar. Nüfus artarken ve ülkeler daha fazla enerji kullanarak gelişirken, enerji kullanımından kaynaklanan çevre ve sağlık sorunları dünya gündemini meşgul etmektedir. Atmosferdeki hava kirliliği nedeniyle insan ölümleri ve iklim değişikliğinden kaynaklanan olumsuzluklar zamanla daha çok artmaktadır. 

Enerji güvenliğinin sağlanması ve sürdürülebilir enerji politikalarının oluşturulması, çevre politikaları ile doğrudan ilgilidir. Çevre sorunlarını ve küresel ısınma gibi dünya için çok önemli bir olguyu göz ardı ederek bir enerji politikası tasarlamak veya mevcut politikaları değerlendirmek eksik olur. 

Enerji ve Çevre ilişkisi, neredeyse yüzyıllara varan bir sorun olmasına rağmen özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinde gündem olmuş ve 1990’lı yıllarda uluslararası sorunlardan biri olarak yerini almaya başlamıştır. Enerji özellikle temiz enerji ile çevre kavramları yeni politika alanları olarak kendini göstermiştir. Enerji kaynakları açısından bakıldığında ise küresel ısınmaya etkisi olmayan yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim olduğu ve benzer şekilde fosil yakıt kullanımında da çevreye daha az zarar veren yeni teknolojilerin araştırma ve geliştirilmesi ve hatta uygulanmasının önem kazandığı görülmektedir. 

Özellikle belli başlı gelişmiş ülkelerin enerji politikaları tasarlanırken, enerji kullanımına yönelik, enerji verimliliği, salım standartları gibi çevreye duyarlı uygulamalar göz önüne alınmaktadır. Bu bağlamda, karbon piyasaları, yenilenebilir enerji ve emisyon tartışmalarının, görece gelişmiş ülkelerden gelmesinin tesadüf ve sadece çevreye duyarlı bir inisiyatif olmadığı/olamayacağı gerçeğini göz önünde bulundurmak gereklidir. 


Enerji kaynakları açısından büyük oranda dış ülkelere bağımlı olan Türkiye’nin en büyük dış ticaret açığı kalemi enerji sektörü olarak kendini göstermektedir. Bu bakımdan, arz güvenliği kadar, cari açığının büyük bir bölümünü teşkil eden enerji ithalatı sorunu için de Türkiye’nin alternatif enerji kaynaklarına yönelme ihtiyacı doğmuştur. Bu kapsamda, enerji arz güvenliği ve yerlileşme ile kaynak çeşitliliği çalışmaları da alternatif enerji kaynakları bağlamında artarak devam etmiştir. 

Enerji kaynaklarında yüzde 70'in üzerinde dışa bağımlı olan Türkiye’nin, petrolde yüzde 91-92, doğal gazda yüzde 98-99 gibi çok yüksek oranlarda dış ülkelere bağımlıdır. Bundan dolayı, enerji kaynağı arayışlarında hem yerli kaynak olan kömüre hem de alternatif kaynak olan yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiştir. Farklı enerji kaynaklarından yararlanmak zorunda olan Türkiye, gelişmekte olan ülkeler içerisinde yer aldığından, enerji yatırımlarına da hız vermek zorundadır. Yatırımlarının sonucunda çevreye özen gösterilmediği ve kimi zaman ise çevre faktörünün tamamen göz ardı edilebildiği görülmüştür. Diğer tüm gelişmiş ülkeler gibi Türkiye de yatırımlarından ve kalkınmasından vazgeçmemektedir. Yatırımlar yoğun bir şekilde yapılırken, çevre faktörü de göz ardı edilmemesi gereken bir konu olarak ulusal ve uluslararası gündemin üst sıralarında yerini almaktadır.

NOT: Bu yazı 2022 yılı Ağustos ayında Tenva web sistesinde yayınlanmıştır. Linki aşağıdadır:

https://www.tenva.org/makale-enerji-ve-cevre-iliskisi/


2 Ağustos 2022 Salı

ELEKTRİK PİYASASINA KISA BİR BAKIŞ

 


2001 yılında Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun kurulması ile enerji sektöründe serbest piyasaya geçiş yapılarak enerji politikaları artık başka bir sürece girmiştir. Aynı yıl yürürlüğe giren 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Türkiye Elektrik Piyasasının esasları belirlenmiştir. 4628 sayılı Kanunu’nun temel başlangıç noktasını ve esin kaynağını 1996 tarihli AB Elektrik Direktifi oluşturmaktadır. 1998 yılında ise AB Doğal Gaz Direktifi çıkarılmış ve Türkiye’de sürece 2001 yılında uyumlaştırılması sağlanmıştır. Petrol ve LNG’nin eklenmesi ile kapsamlı bir enerji piyasası oluşturulmuştur.

2001 yılında yürürlüğe giren ve 2013 ve 2020 yıllarında revize edilen Elektrik Piyasası Kanunu’nun birinci maddesi, söz konusu Kanun’un, dolayısıyla piyasanın kurulmasının amacını belirtmiştir. Maddede belirtilen amaç; “elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin yapılmasının sağlanması” şeklindedir.

Elektrik enerjisinde arz ve talep 2001 yılından beri hep başa baş gitmiştir. Hatta 2001 ve 2008 kriz yılları olmasaydı, o tarihlerde arzın talebi karşılayamayacak duruma geleceği söylenebilirdi. Ancak yenilenebilir ve yerli enerji kaynakları ile elektrik üretimine ağırlık verilmesiyle 2020 yılına gelindiğinde elektrik üretiminde arz fazlası oluşmaya başlamıştır. Dolayısıyla son yıllara bakılarak, elektriğin yeterli, sürekli ve istikrarlı olduğu söylenebilir.

Kanun’un amacında belirtilen; elektrik enerjisinin yeterli, kaliteli, sürekli, rekabet ortamında güçlü ve istikrarlı bir şekilde sunulması sağlanmış olup, düşük maliyetli ve çevreye uyumlu bir şekilde tüm tüketicilere ulaştırılması tam anlamıyla henüz sağlanamamıştır. Sektördeki yatırımcılar ve tüketiciler için öncelikli öneme sahip konu; enerji maliyetlerinin ve fiyatlarının geleceğidir. Bu da arz ve talebi dengeli bir şekilde yöneterek, enerjiyi verimli kullanıp, daha düşük maliyetli enerji kaynaklarından faydalanmak ile olacaktır.

Söz konusu piyasa; rekabeti sağlayacak, elektrik ve doğal gaz maliyetlerini düşürecek ve tüketiciye her an zam beklentisine karşın daha ucuz enerji temini sağlama noktasında henüz bir ilerleme sağlayamamıştır. Piyasada halen dağıtım bölgeleri arası maliyet farklılıkları nedeniyle var olan fiyat farklılıklarının eşitlenmesi ve ulusal bir tarifenin sunulması için fiyat eşitleme mekanizması uygulanmaktadır.

Tüm dağıtım şirketleri fiyat eşitleme mekanizması içerisinde yer almaktadır. Ulusal tarifede çapraz sübvansiyon uygulanarak herhangi bir bölgede oluşan maliyetin bir kısmının ya da tamamının diğer bölgeler tarafından karşılanması sağlanmaktadır. Ulusal tarife temelinde işletilen fiyat eşitleme mekanizma uygulamasının sonlandırılmasından sonra tüketiciler ve dağıtıcılar için tam bir rekabet piyasasının oluşması beklenmektedir. Ancak Elektrik Piyasası Kanunu’nda 2020 yılında yapılan son düzenlemeyle ulusal tarife uygulaması 31 Aralık 2025 yılına kadar uzatılmıştır. Bu sürenin 5 yıla kadar uzatılmasına da Cumhurbaşkanı yetkili kılınmıştır.

Kanun ile Serbest Tüketici tanımı getirilmiştir. Söz konusu tanıma göre; yıllık tüketimi, her yıl Kurulca belirlenen tüketim değerinden fazla olan gerçek veya tüzel kişiler, tedarikçilerini seçebilme hakkına sahiptir. 4628 sayılı Kanun’da serbest tüketici başlangıç limiti 9 GWh olarak belirlenmiştir. 2021 yılı için 1.200 kWh olan limit, 2022 yılında 1.100 kWh olarak belirlenmiştir. 2004 yılında yayımlanan Elektrik Enerjisi Sektör Reformu ve Özelleştirme Strateji Belgesi’nde söz konusu limitin 2011 yılına kadar sıfırlanacağını belirtmiştir. 2009 yılında yayımlanan Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi’nde ise 2015 yılı için limitin sıfıra indirileceği tarih olarak gösterilmiştir. Ancak serbest tüketici limiti 2022 yılında halen sıfırlanmamıştır. Serbest tüketici limiti sıfır olduğunda piyasadaki her tüketicinin dağıtıcısını seçmesi ile rekabet başka bir boyut alacaktır.

Dünya ülkelerinde uzun yıllardır uygulanan ‘dar gelirli tüketicilere’ belli bir miktar elektrik enerjisi desteği uygulanması, 1 Mart 2019 yılından itibaren Türkiye’de de uygulama alanı bulmuştur. Bu uygulama, 6446 sayılı Kanun’un Tarifeler ve Tüketicilerin desteklenmesi başlıklı 17. maddesine dayandırılmıştır. Söz konusu maddede; Belirli bölgelere veya belirli amaçlara yönelik olarak tüketicilerin desteklenmesi amacıyla sübvansiyon yapılması gerektiğinde, sübvansiyon fiyatlara müdahale edilmeksizin yapılır. Sübvansiyonun tutarı ile usul ve esasları Cumhurbaşkanı kararı ile belirlenir ve ilgili Kurumun bütçesinden ödenir. belirtilmektedir. Bu kapsamda 2022 yılı için; dar gelirli 1-2 kişilik hanelere aylık 103 TL, 3 kişilik hanelere aylık 137,33 TL, 4 kişilik hanelere aylık 171,67 TL, 5 ve daha fazla kişilik hanelere aylık 206 TL ödeme yapılmaktadır. Türkiye’de kayıp-kaçak ortalamasının yüzde 12-13, bazı dağıtım bölgelerinin ise yüzde 40-50 oranlarında olduğu düşünüldüğünde, düşük gelirli tüketicilere yardım amaçlı oluşturulan bu sistemle kayıp kaçağın önüne de bir nebze geçilebilecektir.

Piyasanın Serbestleşmesi ve Özelleştirmeler

Türkiye’de, 2001 yılında Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) kurulması ve o tarihten itibaren yeni mevzuatların yayımlanması ile enerji sektöründe serbestleşmeye geçilmiştir. Daha önceleri Kamu hizmeti olarak sunulan elektrik enerjisi o tarihten itibaren serbest bir piyasa oluşturularak halka sunulmaya çalışılmıştır. Aynı dönemde Kamu’nun elinde bulunan elektrik dağıtım ve üretim tesisleri için özelleştirme çalışmalarına başlanmıştır.

Enerji sektöründeki yatırım oranlarının artırılması için geniş bir düzenleme ve denetleme mekanizmasına ihtiyaç vardır. Elektrik, Doğal Gaz, Petrol ve LNG gibi tüm sektörlerin tek çatı altında bir yapı oluşturarak her konuda piyasaya cevap vermesi oldukça zordur. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun kurulması ile ilk olarak elektrik piyasasında serbestleşme sürecine geçilmiştir. Önceleri Kamu tarafından yürütülen elektrik piyasası; özel enerji şirketlerinin sisteme dahil olmasıyla birlikte rekabetçi bir piyasa konumuna gelmiştir. Ancak 2001 yılından beri başta doğal gaz olmak üzere diğer sektörler ayrıştırılamamış, diğer bir anlamda hala serbestleşmeleri gerçekleşmemiştir.

Elektrik sektöründe, piyasanın oluşturulmasının en önemli adımlarından biri olan özelleştirilmelere yönelik çalışmalarda, önemli aşamalar kaydedilmiştir. 2000’li yıllarda Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ)’a ait enerji üretim tesislerinin büyük bir bölümü ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ)’a ait dağıtım tesislerinin tümünün özelleştirilmesi Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) tarafından yapılmıştır.

Avrupa ve dünyanın kimi ülkelerinin Kamu enerji şirketleri veya Kamu destekli şirketleri, Türkiye’de hem üretim ve dağıtım özelleştirmelerinde hem de enerji sektörü ile ilgili danışmanlık ve denetim mekanizmalarında çok önemli roller almaktadırlar. Örneğin; Avusturya Kamu şirketi olan Verbund, Çek Kamu şirketi olan CEZ, Almanya’nın en büyük ve dünyanın sayılı şirketlerinden RWE, Norveç’in en büyüğü Statkraft ve dünyanın en önde gelen danışmanlık şirketlerinden Amerikan menşeli Deloitte gibi şirketler, kendi enerji pazarımızı ve piyasamızı yerli sermaye ve Kamu şirketlerimiz kadar iyi bilecek konuma gelmişlerdir.

2001 yılında yürürlüğe giren Enerji Piyasası Kanunu ile birlikte enerji sektöründe yapılacak yatırımların Kamu Kuruluşları yerine özel sermaye şirketlerince yapılması uygun görülmüştür. Artık Kamu Kuruluşlarının yeni üretim tesisi kurma ve kiralama görevi bulunmamaktadır. Uzun yıllar yatırım yapamayacak olan Kamu Kuruluşlarının, devamlı yatırım yapabilecek olan serbest enerji şirketleri karşısında elektrik üretim payı oldukça azalmış olacaktır. Elektrik üretim bakımından enerji sektöründe şu an Türkiye’nin en büyük Kuruluşu olmasının yanı sıra en güçlü sanayi kuruluşlarından da biri olan Elektrik Üretim A.Ş. artık, sadece Türkiye sınırları içerisinde değil, tüm dünyada elektrik üretim tesislerinin işletilmesi ile ilgilenebilmelidir. Ayrıca, TEDAŞ’ın veya TEİAŞ’ın da başka ülkelerde elektrik dağıtım ve piyasa faaliyetleri işlerine girmesi veya TEMSAN A.Ş. gibi bir şirketin de tüm dünyaya türbin elektro-mekanik teçhizatlarını ihraç ederek, dünya enerji pazarlarına girebilmeleri; hem ülke ekonomisi için hem de kalifiye personel yetiştirilmesi açısından faydalı olacaktır.

Kaynaklar

  1. EPDK 2020 ve 2021 Yılları Elektrik Piyasası Raporu
  2. Türkiye Enerji Sektöründe Fiyatlandırma ve Piyasa Dışı Fon Akışları, SHURA Enerji Dönüşüm Merkezi, 2019
  3. 2020 Yılı Türkiye Elektrik Piyasasına Genel Bakış, Aplus Enerji, pwc
Not: Bu makale 2022 yılı Temmuz ayında tenva.org sitesinde yayımlanmıştır.


ENERJİ DEPOLAMA SİSTEMLERİNİN ÇEVRESEL VE EKONOMİK ETKİLERİ

Giriş   21. yüzyılın başından itibaren artan enerji talebi, fosil yakıt rezervlerinin sınırlılığı ve iklim değişikliğinin yol açtığı küres...