18 Ağustos 2025 Pazartesi

Zengezur'dan Trump Geçti. Kafkasya'nın Yeni Sahibi Kim?

KÖŞE YAZISI | Hazırlayanlar: Mücahit SAV, Harun ŞAHİN 

"Sahne hazırdı, roller dağıtılmıştı. Perde açıldı. Oyunun adı: Trump’ın Rotası." 

Ne günlere kaldık!

Bir zamanlar adını sadece savaşın, işgalin ve çözümsüzlüğün yankılandığı dağlardan bildiğimiz Zengezur, şimdi bambaşka bir hikâyeye sahne oluyor. Savaşın, barutun, nefretin hüküm sürdüğü bu kadim coğrafyada, şimdi Trump’ın adını taşıyan bir köprü yükseliyor. Evet, yanlış duymadınız: Trump Köprüsü. 

İronik değil mi?

Zengezur gitti, Trump geldi. 

Amerika, Ortadoğu’dan sonra şimdi de Kafkasya’da 

Donald Trump... Kimi için çılgın, kimi için dahi... Ama ne olursa olsun, her defasında ipleri eline almayı başarıyor. Birleşmiş Milletler’in çuvalladığı, AB’nin gölge gibi dolaştığı, Rusya’nın dizlerinin titrediği bir dönemde, sahneye çıkıyor ve “Ben geldim” diyor. Üstelik sadece sözle değil, dozerle, vinçle, projeyle, şirketlerle geliyor. 

"Uluslararası Barış ve Refah İçin Trump Rotası"... Nam-ı diğer TRIPP (Trump Route for International Peace and Prosperity). Ne şaka ama! 

Proje mi? Hayır, Stratejik Bir Satranç Hamlesi 

42 kilometrelik bir güzergâh. Ermenistan’ın toprak bütünlüğü korunacak şekilde, bir ABD şirketine tahsis edilecek ve bu şirket tarafından işletilecek bölge. Önce karayolu, sonra demiryolu, ardından petrol, doğal gaz ve fiber optik hatları. Zengezur üzerinden Nahcivan’a, oradan da Türkiye’ye uzanan bir ağ… Ama bu sefer tünelin ucunda Rusya değil, Amerika var. 

Yani?

Klasik ABD yöntemleri: Biraz tehdit, biraz şantaj, biraz vaat… Sonuç? Masaya oturmayan kalmadı. Oturan da kalkamadı. 

Ermenistan için bu, toprak bütünlüğünü koruyarak ABD güvencesine sığınmak anlamına geliyor. Azerbaycan içinse, Nahcivan ve Türkiye’ye kavuşmak. Türkiye için, uzun süredir hayalini kurduğu Türk Dünyası ile kesintisiz bağ. Ama hepsinin yolunun kesiştiği yerde Amerika olacak artık. 

Kaybedenler Kulübü: Rusya, İran ve Belki de Çin 

Rusya, Karabağ’dan sonra Zengezur’da da masadan kalktı. Ukrayna’daki bataklık, onu Kafkasya’da etkisiz hale getirdi. O eski kudret, o soğuk savaş diplomasisi... Artık sadece bir gölge. 

İran ise daha trajik bir pozisyonda. ABD’yi burnunun dibinde görmek... Her İranlı generalin geceleri uykusunu kaçıracak bir durum. Ama ne yapsın? “Aras Koridoru” projesiyle durumu toparlamaya çalışıyor. Geç kaldı. Gündemi okuyamadı. 

Çin mi?

Sessiz sedasız izliyor. Ama çok da uzun süreceğe benzemiyor. Kuşak Yol’un kalbinde ABD kontrolünde bir geçiş güzergâhı görmek, Çin’in canını yakacak. Şimdilik kartlarını açık oynamıyor ama perde arkasında kıpırdanmalar var. Yakında piyonlar ilerlemeye başlar. 

Trump Köprüsü: Sadece Bir Yol Değil, Bir Manifesto 

Mesele sadece bir geçiş hattı değil. Bu, bir çağ değişimi. Jeopolitik ağırlığın yeni bir yöne kayışı. ABD, bu koridorla yalnızca Azerbaycan ile Ermenistan arasında değil, Doğu ile Batı arasında da geçişi kontrol etmek istiyor. 

Adını bile kendi koydu: TRIPP. Her harfi hesaplanmış, her kelimesi stratejik: Peace (Barış), Prosperity (Refah)... Ve hepsi Trump’ın adıyla. Şirketler kuruldu. Güvenlik garantileri verildi. Anlaşmalar imzalandı. Zemin düzleniyor. Ama en önemlisi: Oyun yeniden yazılıyor. 

Türkiye Nerede? 

Türkiye için bu proje hem bir kazanç hem bir hayal kırıklığı. Kazanç çünkü, Türk Dünyası ile bağ güçleniyor. Hayal kırıklığı çünkü, sınırsız geçiş, tam kontrol hayalleri askıya alındı. Amerika devreye girince, bizim için “yan masa” yeterli görüldü. 

Yine de, açılacak gümrük kapıları, kurulacak ticaret ağları Türkiye’ye yeni bir nefes alanı oluşturacaktır. Siyaset bir maraton. Uzun vadede bu yol, daha da genişleyebilir. 

Şimdi Ne Olacak? 

Tüm göstergeler, 2026 yılında karayolunun devreye gireceğini gösteriyor. Demiryolu ve enerji hatları biraz daha zaman alacak. 

Zengezur’dan Trump geçti. Ardında sadece bir yol değil, yeni bir düzen bıraktı. 

Perde kapanmadı. Sadece sahne değişti.

 

Kaynaklar: Dışişleri Bakanlığı Verileri, BM Raporları, Uluslararası Ajans Analizleri


NOT: Bu yazı 2025 yılı Ağustos ayında Tercüman gazetesi için hazırlanmıştır.



17 Ağustos 2025 Pazar

Türkiye ve Hazar Denizi’ne Kıyı Kardeş Ülkeler Arasında Enerji Arz Güvenliği - Yeni Bir Enerji İttifakının Ayak Sesleri

KÖŞE YAZISI | Hazırlayanlar: Mücahit SAV, Harun ŞAHİN 

Enerji, artık yalnızca ekonomik bir konu değil; siyasi, stratejik ve hatta diplomatik ilişkilerin temel taşı hâline geldi. Küresel ölçekte yaşanan krizler, enerji koridorlarının ne kadar hayati olduğunu bir kez daha gözler önüne sererken, Türkiye ile Hazar Denizi’ne kıyısı olan kardeş ülkeler –özellikle Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan– arasında şekillenen enerji iş birliği, bölgesel arz güvenliğinin anahtarı hâline geliyor. 

Hazar'dan Anadolu'ya Uzanan Stratejik Hat 

Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla Asya ile Avrupa arasında bir enerji köprüsü olma misyonunu başarıyla yürütüyor. Hazar havzası ise, dünya enerji rezervlerinin önemli bir kısmını barındırıyor. Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan gibi ülkeler; hem zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip olmaları, hem de Türkiye ile tarihi, kültürel ve siyasi bağları sayesinde bu denklemde özel bir yer tutuyor. 

Son yıllarda özellikle TANAP (Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı), TAP (Trans Adriyatik Boru Hattı) ve BTC (Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı) projeleri ile bölgesel enerji diplomasisinde adeta bir çağ atlandı. Türkiye'nin enerji güvenliği kadar Avrupa’nın da enerji arz çeşitliliği açısından bu hatlar hayati öneme sahip. 

Kardeşlikten Stratejik Ortaklığa: Azerbaycan Örneği 

Azerbaycan ile Türkiye arasındaki enerji iş birliği, sadece boru hatlarıyla sınırlı değil; aynı zamanda stratejik bir vizyonun ürünü. “Bir millet, iki devlet” anlayışı, enerji politikalarında da kendini net şekilde gösteriyor. Şahdeniz gaz sahasından çıkan doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması, iki ülke arasındaki güvenin ve uyumun somut bir göstergesi. 

Bakü-Tiflis-Erzurum ve TANAP gibi projeler, sadece enerji transferi değil, aynı zamanda bölgesel barış ve istikrar için de birer garantör niteliğinde. 

Türkmenistan ve Kazakistan: Yeni Dönemin Yükselen Enerji Aktörleri 

Türkmenistan, sahip olduğu muazzam doğalgaz rezervleri ile enerji güvenliği açısından stratejik önemde. Hazar geçişli boru hattı projeleri ve Türkiye üzerinden Avrupa pazarına açılma hedefleri, geleceğin enerji rotasını şekillendiriyor. 

Kazakistan ise özellikle petrol ihracatında Hazar üzerinden yeni rotalar ararken, Türkiye ile enerji iş birliğini çeşitlendirme yoluna gidiyor. Orta Koridor Projesi kapsamında, enerji taşımacılığında Türkiye ile daha güçlü bağlar kurulması hedefleniyor. 

Enerji Güvenliği: Sadece Kaynak Değil, İrade Meselesi 

Enerji arz güvenliği, sadece kaynak çeşitliliği ile sağlanmaz. Aynı zamanda bu kaynakların güvenli, kesintisiz ve ekonomik olarak taşınmasını sağlayacak güçlü bir irade gerekir. Bu noktada Türkiye’nin istikrarlı yönetimi, gelişmiş enerji altyapısı ve çok taraflı dış politikası büyük avantaj sunuyor. 

Hazar’a kıyı ülkelerle yürütülen enerji diplomasisi; ikili ve çok taraflı anlaşmalarla derinleştiriliyor. Ortak LNG projeleri, yeşil enerji geçişi ve dijital enerji sistemleri gibi yeni nesil iş birlikleri de masada. 

Jeopolitik Gerilimlere Karşı Bölgesel Dayanışma 

Rusya-Ukrayna Savaşı, Orta Doğu’daki istikrarsızlıklar ve İran üzerindeki yaptırımlar, enerji yollarının kırılganlığını gözler önüne serdi. Bu koşullarda, Türkiye ile Hazar kıyısı kardeş ülkeler arasındaki enerji dayanışması, sadece ekonomik değil aynı zamanda siyasi bir direnç oluşturuyor. 

Bölgesel dayanışma sayesinde, enerji arzında dış şoklara karşı güçlü bir koruma kalkanı oluşturuluyor. 

Gelecek, Ortak Enerji Vizyonuyla Yazılıyor 

Türkiye ve Hazar Denizi'ne kıyı kardeş ülkeler arasındaki enerji iş birliği, sadece boru hatlarından ibaret değil. Bu ortaklık; tarihsel bağların, ekonomik çıkarların ve stratejik vizyonun birleşimiyle şekilleniyor. Bu birliktelik, hem bölgenin kalkınmasını hem de küresel enerji güvenliğini destekleyen bir örnek teşkil ediyor. 

Gelecek, enerji arz güvenliğini sağlayan değil, aynı zamanda bu güvenliği paylaşan ülkeler tarafından şekillendirilecek. Türkiye ve kardeş Hazar ülkeleri, bu geleceğin en önemli mimarları arasında yer alıyor.

 

Kaynaklar: Dışişleri Bakanlığı Verileri, BM Raporları, Uluslararası Ajans Analizleri


NOT: Bu Yazı 2025 yılı Ağustos ayında Tercüman gazetesi için hazırlanmıştır.



6 Ağustos 2025 Çarşamba

ENERJİ DEPOLAMA SİSTEMLERİNİN ÇEVRESEL VE EKONOMİK ETKİLERİ

Giriş 

21. yüzyılın başından itibaren artan enerji talebi, fosil yakıt rezervlerinin sınırlılığı ve iklim değişikliğinin yol açtığı küresel çevresel kriz, dünya genelinde enerji üretim ve tüketim biçimlerini yeniden şekillendirme gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu bağlamda, yenilenebilir enerji kaynakları, karbon emisyonlarının azaltılması, enerji arz güvenliğinin sağlanması ve sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi açısından stratejik bir öneme sahip hale gelmiştir. Ancak, güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının doğası gereği kesintili ve öngörülemez olması, enerji sistemlerinin güvenilirliği ve sürekliliği açısından önemli bir zorluk oluşturmaktadır. 

Günümüzde birçok ülke, enerji depolamayı sadece destekleyici bir unsur olarak değil, aynı zamanda enerji altyapısının temel bir bileşeni olarak değerlendirmektedir. Özellikle elektrikli araçlar, mikro-şebekeler ve akıllı enerji sistemleri gibi teknolojik gelişmelerle birlikte, enerji depolama çözümleri enerji ekonomisinin temel yapı taşlarından biri haline gelmiştir. İşte bu noktada enerji depolama sistemleri (EDS), hem teknik hem de stratejik bir çözüm olarak öne çıkmaktadır. EDS’ler, enerji üretimi ile tüketimi arasındaki zamanlama farkını dengelemekte, şebeke istikrarını sağlamakta ve yenilenebilir kaynaklarından elde edilen enerjinin etkin kullanımını mümkün kılmaktadır. 

Bu çalışmada, enerji depolama sistemlerinin çevresel ve ekonomik etkileri bütüncül bir yaklaşımla ele alınmakta; farklı depolama teknolojileri (lityum-iyon bataryalar, kurşun-asit bataryalar, akış bataryaları, pompalı hidroelektrik sistemler ve termal enerji depolama çözümleri) karşılaştırmalı olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca, yaşam döngüsü analizleri (LCA), maliyet-yarar analizleri ve örnek uygulamalar ışığında EDS’lerin sürdürülebilir enerji sistemleri içindeki yeri ayrıntılı biçimde irdelenmektedir. Böylece, politika yapıcılar, yatırımcılar ve araştırmacılar için kapsamlı bir değerlendirme zemini oluşturulması amaçlanmaktadır. 

Enerji Depolama Teknolojileri ve Özellikleri 

Enerji depolama sistemleri, küresel enerji dönüşümünün ayrılmaz bir bileşeni olarak, hem çevresel hem de ekonomik açıdan giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının şebekeye entegrasyonunda oynadıkları kritik rol, enerji arz güvenliğini güçlendirmeleri ve enerji sistemlerinde esneklik sağlamaları sayesinde EDS’ler; sadece enerji sektörü değil, aynı zamanda çevre ve ekonomi politikaları açısından da stratejik hale gelmiştir. 

Küresel enerji dönüşümü sürecinde yenilenebilir enerji kaynaklarının artan önemi, beraberinde enerji üretimindeki süreksizlik ve dalgalanmaları da gündeme getirmiştir. Bu sorunun çözümünde enerji depolama sistemleri kilit bir rol oynamaktadır. Özellikle fotovoltaik (PV) güneş enerjisi ve rüzgâr gibi kesintili kaynaklardan elde edilen enerjinin depolanması, arz-talep dengesinin sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır. 

Enerji depolama teknolojilerinin kullanımı sadece teknik avantajlar değil, aynı zamanda çevresel ve ekonomik etkiler de doğurmaktadır. Farklı enerji depolama teknolojilerinin çevresel ve ekonomik performansları karşılaştırıldığında, her bir teknolojinin avantaj ve dezavantajları olduğu görülmektedir. Lityum-iyon bataryalar yüksek enerji yoğunluğu ve verimlilikle öne çıkarken; pompalı hidroelektrik sistemler uzun ömürlü ve düşük işletme maliyetli çözümler sunmaktadır. Seçilecek depolama teknolojisi, coğrafi, ekonomik ve politik koşullara göre farklılık göstermelidir. 

Belli başlı depolama teknolojileri şunlardır: 

Lityum-İyon Bataryalar; hammaddeleri lityum ve kobalttır. Uzun ömürlü olan bu bataryalar, yüksek enerji yoğunluğuna sahiptir. Elektrikli araçlar ve şebeke uygulamalarında yaygın olarak kullanılmaktadır. 

Kurşun-Asit Bataryalar; düşük maliyetli olan bu batarya grupları, geri dönüştürülebilmektedir. Ömürleri kısadır ve çevreye toksik etkileri bulunmaktadır. 

Akış Bataryaları (Vanadyum Redoks); yüksek ilk yatırım maliyeti ve uzun deşarj süresi bulunmaktadır. Karmaşık sistem yapısına karşın, ölçeklenebilirlik avantajına sahiptir. 

Pompalı Hidroelektrik Depolama (PHS); Bu depolama sistemleri, elektrik enerjisinin büyük ölçekli ve uzun süreli depolanması konusunda en yaygın teknolojilerden biridir. Güneş ve rüzgâr enerjisi gibi değişken kaynakların entegrasyonunda da, hibrit sistem olarak, pompalı hidroelektrik depolama sistemleri kilit bir rol üstlenmektedir. İlk yatırım maliyeti yüksek olmakla birlikte PHS’ler, uzun ömürlü olmaları (50-yıl ve üzeri), düşük işletme maliyetleri ve çok sayıda gelir kalemi ile zaman içinde yüksek ekonomik getiri sağlamaktadır. 

Termal Enerji Depolama (TES); güneş termal sistemlerle entegrasyona girmekte, ısı depolama yoluyla enerji yönetimi gerçekleşmektedir. 

Örnek Uygulamalar ve Ülke Bazlı Değerlendirmeler 

Almanya’da, enerji geçiş stratejisinin bir parçası olarak, lityum-iyon sistemler ile evsel enerji depolama sistemleri yaygınlaştırılmıştır. Çin, dev ölçekli pompalı hidroelektrik ve batarya sistemleriyle grid stabilizasyonu sağlamaktadır. 

Türkiye, YEKA projeleri kapsamında hibrit santral uygulamalarında enerji depolama sistemlerini zorunlu hale getirmiştir. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), 2024 yılında EDS yatırımlarını teşvik edecek mevzuat düzenlemeleri yapmıştır. 

EDS’lerin Çevresel Etkileri 

Çevresel açıdan bakıldığında, enerji depolama sistemleri, karbon emisyonlarının azaltılması, fosil yakıt kullanımının sınırlanması ve hava kalitesinin iyileştirilmesi gibi birçok olumlu etkiye sahiptir. Özellikle lityum-iyon bataryaların yaygın kullanımı, elektrikli araçların gelişmesiyle birlikte çevresel sürdürülebilirlik açısından önemli avantajlar sunmaktadır. Bununla birlikte, EDS’lerin üretim, kullanım ve bertaraf süreçlerinde ortaya çıkan çevresel etkiler de göz ardı edilmemelidir. Hammaddelerin çıkarılması sürecinde oluşan ekosistem tahribatı, yüksek enerji tüketimi ve toksik atıklar, dikkatli bir planlama ve sıkı çevresel denetimleri gerektirmektedir. Bu bağlamda, yaşam döngüsü değerlendirmeleri (LCA), sürdürülebilir enerji politikaları için vazgeçilmez analiz araçları arasında yer almaktadır. 

Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (LCA) 

Enerji depolama sistemlerinin çevresel etkileri, üretim, kullanım ve bertaraf aşamalarında farklılık göstermektedir: 

Geri Dönüşüm ve Atık Etkileri 

Kurşun-asit bataryalar yüksek geri dönüşüm oranına sahip olsa da, kurşun sızıntısı çevreye ciddi zarar verebilmektedir. Lityum-iyon bataryalar için geri dönüşüm altyapısı henüz yaygın değildir. Pompalı hidroelektrik sistemler doğa tahribatına neden olabilmektedir (ekosistem etkisi). 

EDS’lerin Ekonomik Etkileri 

Ekonomik yönden EDS’ler, enerji sistemlerine maliyet açısından esneklik kazandırmaktadır. Depolama sistemleri, enerji fiyatlarındaki dalgalanmalardan faydalanarak arbitraj yapılmasını mümkün kılmakta, talep yanıtı ve yük dengeleme mekanizmaları sayesinde sistem işletim maliyetlerini düşürmektedir. Bununla birlikte, ilk yatırım maliyetlerinin yüksekliği, özellikle gelişmekte olan ülkelerde EDS projelerinin yaygınlaşmasını sınırlayan temel faktörlerden biri olmaya devam etmektedir. Ancak, teknolojik gelişmeler, ölçek ekonomisi ve devlet teşvikleri ile birlikte, bu maliyetlerin hızla düştüğü ve enerji depolama çözümlerinin ekonomik olarak daha erişilebilir hale geldiği gözlemlenmektedir. Ayrıca, karbon vergileri ve enerji depolama pazarındaki fiyat dinamikleri EDS yatırımlarının geri dönüşünü önemli ölçüde etkilemektedir. 

Enerji Erişimi ve Ekonomik Kalkınma 

Kırsal alanlarda mikro şebeke sistemlerine entegre edilen enerji depolama üniteleri, enerji erişimini artırarak yerel kalkınmaya destek vermektedir. EDS, yenilenebilir enerji sistemlerinin rekabetçiliğini artırarak enerji fiyatlarını düşürmektedir. 

Sonuç 

Enerji depolama sistemlerinin yaygınlaşması, çevresel ve ekonomik etkiler açısından önemli sonuçlar doğurmaktadır. Bir yandan karbon emisyonlarının azaltılması, fosil yakıt bağımlılığının azaltılması ve hava kalitesinin iyileştirilmesi gibi olumlu çevresel etkiler sağlanırken, diğer yandan ham madde temini, batarya üretimi ve bertaraf süreçlerinde ortaya çıkan çevresel riskler dikkatle incelenmektedir. Ancak, batarya metallerinin geri kazanımı, çevresel etkileri büyük ölçüde azaltacaktır. Ekonomik açıdan ise EDS’lerin başlangıç yatırım maliyetleri, işletme giderleri, enerji arbitrajı yoluyla gelir oluşturma potansiyeli ve devlet teşviklerinin rolü gibi faktörler, bu teknolojilerin uygulanabilirliğini ve yaygınlığını doğrudan etkilemektedir. 

Türkiye gibi enerji dönüşüm sürecinde olan ülkeler açısından EDS’ler, yenilenebilir enerji potansiyelinin daha etkin kullanımı, şebeke güvenilirliğinin artırılması ve enerji ithalat bağımlılığının azaltılması gibi birçok stratejik hedefe hizmet etmektedir. Özellikle hibrit enerji santrallerine yönelik düzenlemeler, enerji depolamanın mevzuatsal altyapısını güçlendirmekte ve özel sektör yatırımlarını teşvik etmektedir. Bununla birlikte, yerli üretim, Ar-Ge faaliyetleri ve geri dönüşüm teknolojilerine yatırım yapılması, uzun vadede hem çevresel risklerin azaltılmasını hem de ekonomik faydanın artırılmasını mümkün kılacaktır. 

Sonuç olarak, enerji depolama sistemleri; enerji sistemlerinin geleceğinde hem çevreyi koruma hem de ekonomik verimlilik sağlama açısından kilit bir rol üstlenmektedir. Depolama sistemleri, dijital enerji piyasalarının gelişiminde de anahtar rol oynayacaktır. Bu sistemlerin başarılı bir şekilde yaygınlaştırılması için; teknolojik yenilikler, bütüncül politika tasarımları, finansal teşvik mekanizmaları ve sürdürülebilir üretim süreçleri bir arada yürütülmelidir. Önümüzdeki yıllarda EDS’lerin çevresel etkilerinin daha da azaltılması, ekonomik erişilebilirliğinin artırılması ve toplumsal kabulünün güçlendirilmesi, küresel ölçekte temiz ve güvenilir bir enerji geleceğinin inşasında belirleyici olacağı değerlendirilmektedir.

 

Kaynakça 

1. Electrical energy storage systems: A comparative life cycle cost analysis, Behnam Zakeri, Sanna SyriZakeri, Renewable and Sustainable Energy Reviews Volume 42, February 2015, Pages 569-596 (2015), 

2. Grid flexibility and storage required to achieve very high penetration of variable renewable electricity, Paul Denholm, Maureen Hand, Energy Policy, Volume 39, Issue 3, March 2011, Pages 1817-1830, 

3. Comparative life cycle assessment of battery storage systems for stationary applications, Mitavachan Hiremath, Karen Derendorf, Thomas Vogt,March 2015Environmental Science and Technology 49(8). 


Hazırlayanlar: Mücahit SAV, Harun ŞAHİN

NOT: Bu yazı, 2025 yılı Ağustos ayında Tenva web sitesi için hazırlanmıştır.




Türkiye, Bölgenin Enerji Kalbine Dönüşüyor…

Enerji Hub Noktası Olma Yolunda Stratejik Bir Güç   Günümüz dünyasında yeni enerji dengeleri kurulurken, gözler artık sadece petrol zengin...