ELEKTRİK PİYASASI
Mücahit SAV
4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun temel başlangıç noktası ve esin kaynağını 1996 tarihli AB Elektrik Direktifi oluşturmaktadır. 1998 yılında ise AB Doğal Gaz Direktifi çıkarılmış ve ülkemizde de sürece 2001 yılında uyumlaştırılması sağlanmıştır. Petrol ve LNG'nin eklenmesi ile kapsamlı bir enerji piyasası oluşturulmuştur. 2001 yılında çıkarılan Elektrik Piyasası Kanunu'nu tamamlayıcı ikincil mevzuatlarının hazırlanması ile Elektrik Piyasası işlerlik kazanmaya başladı. 2012 yılına gelindiğinde; yaklaşık 55.000 MW Kurulu Güç kapasitesi, 230 milyar kWh tüketimi ve ortalama % 8'lik yıllık talep artışı ile devasa bir piyasa haline gelen sektör, artık yeni düzenlemelere ihtiyaç duymaktadır.
2001 yılından beri birincil ve ikincil mevzuatlarıyla yürütülmeye çalışılan Elektrik Piyasına giriş maddesi ile başlayalım:
Kanunun amaç maddesi
Kanunun amacı 1. maddede şöyle özetlenmiştir: Elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin sağlanmasıdır.
2001 yılında çıkarılan, 2012 yılında revize edilecek olan Kanun, 1. maddede özetlenen şekilde başarılı olabildi mi? Her fert; elektriğin yeterli olduğunu, kaliteli ve sürekli olduğunu veya tüketiciler, düşük maliyetli olduğunu söyleyebilir mi?
Elektrik enerjisinde arz ve talep 2001'den beri hep başa baş gitmiştir. Hatta 2001 ve 2008 kriz yılları olmasaydı, o tarihlerde arzın talebi karşılayamayacak duruma geleceği söylenebilirdi. Buna ilaveten TEİAŞ’ın hazırladığı 10 yıllık kapasite projeksiyonlarına göre mevcut yatırımların yapılması durumunda bile 2018 yılından sonra elektrik enerjisi arzının, talebi karşılayamayacağı belirtilmektedir. Dolayısıyla elektriğin henüz yeterli, sürekli ve istikrarlı olması için zamana ihtiyaç bulunmaktadır.
Kanun; rekabeti sağlayacak elektrik ve doğal gaz maliyetlerini düşürecek ve tüketiciye her an zam beklentisine karşın daha ucuz enerji temini sağlama noktasında yetersiz kalmıştır. Öyle ki; Kamuoyu her üç ayda bir Bakan'ın ağzından çıkacak cümlelere odaklanmış, yeni zam beklentileri içerisine girmiştir. Ulusal tarife temelinde işletilen fiyat eşitleme mekanizma uygulamasının sonlandırılmasından sonra tüketiciler veya üreticiler (-dağıtıcılar) için tam bir rekabet piyasasının oluşması beklenmektedir. 4628 sayılı Kanun'da serbest tüketici başlangıç limiti 9 GWh olarak belirlenmiştir. 2012 yılına gelindiğinde limit, 25.000 kWh'e kadar gerilemiştir. 2004-2012 yılları arası hızlı bir düşüş gerçekleştiren serbest tüketici limiti, sıfır olduğunda piyasadaki her tüketicinin
dağıtıcısını seçmesi ile rekabet başka bir boyut alacaktır.
dağıtıcısını seçmesi ile rekabet başka bir boyut alacaktır.
Piyasaya Bakış
Ülkemizde şu an mevcut Kurulu Gücün dörtte birine yakın 12.936,74 MW kapasitesinde ithal kömüre dayalı elektrik üretim santralı yatırımlarının lisans başvuruları, başvuru, inceleme-değerlendirme ve uygun bulunma aşamasındadır. Bu santrallerin de lisans almasıyla, yatırımları devam edenlerle birlikte, ithal kömüre dayalı santrallerin oluşturacağı ilave kapasite 18.477,74 MW’ye ulaşacaktır. Başka bir deyişle, mevcut Türkiye Kurulu Gücünün üçte birinden fazla güçte yeni ithal kömür santrali kurulması söz konusudur. Aynı şekilde lisans alıp, yatırımları süren doğal gaz santrallerinin Kurulu Gücü 13.283,80 MW’dir. Başvuru, inceleme-değerlendirme ve uygun bulma aşamasındaki santrallerin Kurulu Gücü ise 36.582,23 MW’dir. Bu santralların da lisans alması durumunda, lisans alıp yatırımı sürenlerle birlikte toplam 49.866,07 MW kapasite ile, bugünkü toplam Kurulu Güce yakın ilave doğal gaz santrali kurulacaktır [1]. Bu tablo Türkiye’nin genel olarak dışa bağımlılığını, özel olarak elektrik üretimindeki dışa bağımlığını daha çok gözler önüne sermektedir.
Elektrik enerjisi sektöründe yeniden yapılanma ve serbestleşmenin temel amacı; arz güvenliğini sağlamak üzere yeterli yatırımların yapılmasını sağlamaktır. 2001-2012 yılları arasında arz güvenliğini sağlamada istenilen yerlere gelinememiş, dışarıya olan bağımlılık ise her geçen yıl daha da artmıştır. Türkiye; enerjide 1970’li yıllarda yüzde 50 civarında dışa bağımlıyken, bu oran; 1980’li yıllarda yüzde 60-65, 1990’lı yıllarda yüzde 65-70, 2000’li yıllarda ise yüzde 70-75 civarına yükselmiştir. Şu an bağımlılık oranı % 78'ler dolayındadır. Yıllar içinde enerjide dışa bağımlılığın arttığı görülmüştür [2]. Arz güvenliğini sağlamak için kesin ve radikal hamleler yapmak gerekiyor. Örneğin ülke enerji kaynaklarını kullanarak üretim yapacak olan yatırımcılara çok ciddi teşvikler verilmelidir.
Yayımlanan AB İlerleme Raporlarında; ülkemiz enerji
sektörüne ilişkin hep eleştiriler yapılmıştır. Kimi haklı, kimi
haksız, kimi de tamamen siyasi eleştiriler olabilir. Eleştirilerin
çoğunluğunda, ülkemizin mevzuatlarıyla AB müktesebatına
büyük ölçüde uyum sağlamış olmasına rağmen, uygulamalarda
hedeflerin hep uzağında kalındığı görülmüştür. Bu nedenle
2001 yılından beri her yıl yapılan düzenlemelerle belirli bir
aşamaya getirilen elektrik piyasası; yapılacak olan yeni
düzenlemelerle daha çok uygulamalarda başarı gösterme nok-
tasında etkili olması gerekecektir.
Özelleştirmeler konusunda ülkemiz 1990'lı yıllardan beri
tam bir başarı sağlayamamıştır. Dağıtım özelleştirmelerinin
üretim özelleştirmelerinden çok önce başlatılması, 2012 yılına
gelindiğinde hala bazı dağıtım özelleştirmelerinin tamamlanma
mış olması, üretim özelleştirmelerinde ise bir mesafe kaydedile
memesi; mevzuatların ve uygulamaların başarısızlığını gözler
önüne sermiştir.
Yapılan özelleştirmeler sonrası, çok yüksek devir bedelle-
ri Kamuoyu'nun ilgisini çekmiş, ancak uygulamalar sırasında
özellikle finans safhasında yatırımcılar başarısız kalmıştır. Neticesinde ise yüksek devir bedellerinin teklif edildiği dağıtım bölgeleri hala özelleştirilememiştir. Özelleştirmelerin sadece gelir odaklı olmaması ve öngörülen piyasa modelinin sağlıklı işlemesi için gereken hukuki ve teknik gerekliliklerin yerine getirilmesi gerekmektedir.
Kamu santrallerinin emre amadelik oranları düşük seviyelerde kalmaktadır. 24.000 MW kapasitesine sahip EÜAŞ'ın emre amade durumunda 16.000-17.000 MW sisteme sunması elektrik enerjisi arzında sorun teşkil edebilmektedir. Arıza ve rehabilite edilecek ünitelerin fazla olduğu eski Kamu santrallerinin bir an önce özelleştirilebilmesi için hukuki boşlukların hemen doldurulması gerekir.
Neler Yapılabilir?
Yürürlükteki Kanun ve Taslak Kanun'da Kamu Kurum ve Kuruluşların yatırım yapamayacağı, sadece EÜAŞ'ın DSİ bünyesinde yapımı devam eden üretim tesislerini devralacağı belirtilmektedir. Ancak DSİ'nin yaptığı santrallerin devrine ilaveten 1990'lı yıllarda YİD kapsamında yapılan ve günümüzde süreleri bitecek olan santrallerin de devralınması gerekmektedir. Dolayısıyla bu tür devir işlemlerinin de yürütülmesi Bakanlık sorumluluğunda EÜAŞ'a verilmektedir.
Ekonomik ve sosyal gelişme hedefleri ile tutarlı olarak artan enerji talebimizi karşılayan yenilenebilir enerji kaynaklarının ulusal enerji stratejimizde öncelikli olması nedeniyle elektrik üretimindeki payı giderek artan rüzgar ve güneş enerjisi santrallerinin, iletim sisteminde oluşturduğu olumsuz etkileri en aza indirecek şekilde işletilmesine imkan verecek pompaj hidroelektrik santralları (PHES) gibi hibrit tesisler olarak projelendirilme uygulamaları giderek yaygınlaşmaktadır. Bu sistemler; depolanamayan ve üretildiği an tüketilmesi gereken elektrik enerjisinin depo edilme yöntemleri arasında sayılan 1970'li yıllardan itibaren dünyada uygulanan ve 130 GW üzerinde Kurulu Güç kapasitesine ulaşan ve gelecek yıllarda pazar payını hızla artırması beklenen sistemlerdir. Söz konusu hibrit sistemler birincil ve ikincil mevzuatlarla desteklenmeli, RES ve GES'lerin devre dışı kalma olasılıklarına karşın yeterli teşvik verilmelidir.
Kanun'un 'Tüketicilerin Desteklenmesi' başlıklı maddesine 'Düşük Gelirli Tüketicilerin Desteklenmesi' alt başlığı eklenerek dünya ülkelerinde uygulanan ancak ülkemizde uygulama alanı henüz bulamayan bir konu eklenebilir. Türkiye kayıp-kaçak ortalamasının % 15, bazı bölgelerinin ise % 60-% 70 oranlarında olduğu düşünüldüğünde, elektrik faturalarından bir katkı payı alarak veya tüketicilerin kullandığı kWh elektrik başına ek bir ücret alarak geliri düşük tüketicilere yardım amaçlı bir fon oluşturulur ve böylece kaçağın önüne bir nebze geçilmiş olunur. Aynı zamanda bu tür bir yasal düzenleme yapılarak geliri düşük tüketiciye de Kamu ve toplum olarak el atılır.
Elektrik Piyasası Kanununda çevre hassasiyetleri ile ilgili olarak kapsamlı bir madde bulunmamaktadır. Üretim tesisi kuracak yatırımcıların ÇED raporu alma zorunluluğu dışında çevre mevzuatı maddesinin dışında birşey vurgulanmamıştır. Elektriğin kaliteli, güvenli ve ucuz sunulması, Kurulu güç portföyündeki baz yük santrallerinin aldığı paya bağlıdır. Bu yönüyle mevcut kömür santrallerimizin yüksek kapasite faktörüyle çalışması ve üretim lisansı almış kömür yakıtlı ilave kapasitenin devreye alınması önem arz etmektedir. 2010 yılı sera gazı emisyon değerleri incelendiğinde, kömür santrallerinin, ülkemiz sera gazı emisyonu salımında yüksek bir paya sahip olduğu görülmektedir.
2011 yılı Türkiye Kurulu Güç miktarları: (Kaynak-EÜAŞ)
Kaynak Türü
|
Kurulu Güç (MW)
|
Kurulu Güç Payı (%)
|
Doğal Gaz
|
16.220,5
|
30,6
|
Hidrolik
|
17.080,7
|
32,2
|
Linyit + Taş Kömürü
|
8473,2
|
15,4
|
İthal Kömür
|
3.282,5
|
7,9
|
Sıvı Yakıt
|
1.392,5
|
2,6
|
Rüzgar
|
1.691,8
|
3,2
|
Diğer
|
4.309,6
|
8,1
|
Toplam
|
53.050,8
|
100,0
|
2012 yılında yayınlanan ulusal sera gazı envanterine göre 2010 yılı Sera Gazı Salımları 401,9 milyon ton (bir önceki yıla göre % 8,7 artış) olmuştur. Enerji Alanındaki Salım Miktarı 285,07 milyon ton (Toplam emsiyonların % 70,9'u) gerçekleşerek toplam emisyonların büyük bir bölümünü kapsamıştır [3]. Enerji sektörünün, emisyon artışındaki bu önemli rolü şimdilik göz ardı edilmektedir. Çünkü Kyoto Protokol'üne taraf olan ülkemiz emsiyon azaltımı konusunda henüz bir sorumluluk almamıştır.
Ancak emisyon azaltımı yapacak olan tesislere yeni teşvikler getirirek, bu tesislerin kendi aralarında veya ulusal pazarda emisyon ticareti yapabilmesi konularında özendirici ve yönlendirici mevzuat değişikleri yapılabilir. Yüksek sera gazı salımlarındaki elektrik enerjisinin rolü bu şekilde bertaraf edilebilir.
Serbestleştirmesi öngörülen piyasada, pek tabii ki de Kamu Kurum ve Kuruluşlarının da serbestleştirilmesi öngörülebilir. Özelleştirmeler ve serbestleşen piyasada Enerji KİT'lerinin payı her geçen sene çok daha azalacağından; bu tarz etkili Kurumların ulusal ve özellikle uluslararası enerji piyasalarında etkin olması sağlanabilir. EÜAŞ, TEİAŞ, TEDAŞ, TETAŞ, BOTAŞ ve TEMSAN gibi Kamu Kurumlarının işlerliğini devam ettirilebilmeleri için, ulusal enerji piyasamızda rol alan tecrübeli ve büyük yabancı şirketler gibi aktif olmaya devam edebilirler. Dünyanın her noktasında yoğun bir şekilde çalışmalarına devam eden Ulusal Kamu Şirketimiz TPAO gibi. Bunun için Kanun değişikliği yanında Kamu şirketlerinin ana statülerinin de değiştirilmesi gerekiyor.
Sonuç
Kanunda elektriğin tüketicilerin kullanımına gerçek anlamda yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli, istikrarlı ve şeffaf sunulması için uygulamalarda kullanılabilecek veriler olmalıdır. Strateji belgelerindeki gibi gerçekleşmesi istenilen senaryolara göre değil de gerçekleştirilebilecek uygulamalara yer verilmelidir. Geçiş döneminde yapılan çalışmalar ve mevzuatlardaki düzenlemeler dikkate alınarak, geçiş dönemi sonrası ihtiyaç duyulan konulara tamamen cevap verilebilmelidir.
Enerji sektöründeki düşük yatırım oranlarının artırılması için geniş bir düzenleme ve denetleme mekanizmasına ihtiyaç vardır. Elektrik, Doğal Gaz, Petrol ve LNG gibi tüm sektörlerin tek çatı altında bir yapı oluşturarak her konuda piyasaya cevap vermesi oldukça zordur. Bunların her birinin ayrı büyük bir sektör olduğu düşünüldüğünde, sektördeki her yatırımcının veya ülkedeki her ferdin memnun edilmesinin zorluğu daha net anlaşılmaktadır. O nedenle Kamu tarafındaki piyasa oyuncularının ne denli zor şartlarda çalıştığını yatırımcılar bilmelidir. Nihayetinde sektör sadece özel bir sektör değil Kamu özel sektör işbirliğidir.
Artan enerji talebine cevap vermek için sadece yatırımların çoğalmasını sağlamanın yanında mevcut enerjinin verimli bir şekilde kullanılması çok daha önemlidir. 3-5 yılda bir gelen Ulusal veya Uluslararası krizlerde talebe en güzel şekilde cevap verebilecek olan yeni tesis kurmalar değil, enerjinin tasarruflu kullanılmasıdır. Halen devam eden Avrupa’daki finans krizinde yatırımcıların yatırım yapma potansiyelleri hiç şüphesiz eskisi gibi olmayacaktır. Bu yüzden uygulamalarda kullanılacak mevzuatları yaparken olası kriz dönemlerine göre de tedbirlerin alınması gerekiyor.
Ülkemizin son yıllarda gösterdiği ekonomik büyümeye paralel olarak enerji sektörünün de hedeflendiği noktalara gelmesi, sektörde bulunan herkesin arzusudur.
Kaynaklar
1. Türkiye'nin Enerji Görünümü 2012, TMMOB, Makine Mühendisleri Odası, Mayıs 2012
2. Sav M. Enerji Arz Güvenliğimiz, Enerji Dünyası Dergisi, Global Enerji Dergisi, 2011