8 Mart 2025 Cumartesi

TÜKENEMEYEN FOSİL YAKITLAR

Giriş 

“Dünyada artan nüfusa paralel olarak enerji ihtiyaçları da artmaktadır. Fosil kaynaklar bir müddet sonra tükeneceğinden, bu tür yakıtlara dayalı enerji ile artık yaşamın sürdürülebilir olmadığı fark edilmiştir. Bunun sonucu olarak ülkeler, alternatif enerji kaynakları ve daha değişik yollar keşfetmek için birbirleri ile yarışmaktadırlar.” Bu cümleleri ben dahil bir çok kişi enerji arenasında ya yazılarında ya kongre ve konferanslarda çok defa dile getirmiştir [1]. 

Aynı şekilde şu cümle de çok defa bilimsel makalelerde ve farklı platformlarda dile getirilmiştir: “Uluslararası Enerji Ajansı ve diğer Uluslararası Kurum ve Kuruluşların raporlarındaki gözlemlere göre; her ne kadar yenilenebilir enerji alanındaki gelişmelerin artacağı beklense de petrol, doğal gaz ve kömür gibi fosil yakıtların; orta ve uzun vadede uluslararası ilişkiler ve uluslararası siyasi denklemler arenasında belirleyici rolünün devam edeceği belirtilmektedir [2].” 

Birbiri ile çelişiyor gibi görünen bu iki paragrafın kimi zaman aynı anda ve aynı yerde dile getirildiği olmuştur. Uzman kuruluşların söz konusu tespitlerini alıp, sözlerine ekleyen veya yazılarına derç eden şahsım dahil birçok teknik uzman fosil yakıtların sonunun geldiğini henüz görememiştir. Beklenildiği gibi yüzyıllardır fosil yakıtlar bir türlü tükenmemiş olup, tükenecek gibi de görünmemektedir. Üstelik başta Avrupa ülkeleri olmak üzere sözde çevreci dünya ülkeleri onca iklim anlaşmaları ve taahhütlerine rağmen, hiç biri fosil yakıtlardan vazgeçmemiştir, vazgeçememiştir. 

Bu yazıda; fosil yakıtlara bağımlılığın azalmamasının nedenleri irdelenecek olup, en eski ve en önemli enerji kaynaklarından biri olan kömür üzerine bir analiz yapılacaktır. Enerji ve çevre ikilemi arasına sıkışan fosil yakıtların tüketiminin sınırlandırılabilmesinin mümkün olup olamayacağına değinilecektir. Yenilenemeyen enerji kaynaklarına alternatif olarak ortaya çıkan yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanım alanlarının artması sonucu oluşan yeni bir ekonomi modeli olan düşük karbon ekonomisine değinilerek, bu sürecin getirdikleri okuyuculara kısaca anlatılmaya çalışılacaktır. 

Fosil Yakıt Bağımlılığı 

Birkaç sene önce enerji dergisinde okuduğum bir makalede; Avrupa'da ki bir ülke yöneticisi, küresel ısınma sonucunda çok önemli bir faydanın ortaya çıktığını belirtiyordu. Söz konusu yöneticiye göre; buzulların erimesi ile deniz yüzeyi daha fazla ısıyı emecek, deniz sıcaklıkları artacak ve artan deniz sıcaklığı nedeniyle buzulların altında bulunan donmuş tortuların erimesi gerçekleşecektir. Nihayetinde eriyen buzulların altından daha fazla petrol ve doğalgaz çıkarılabilecektir. Bu ifadeler, dünyadaki buzulların erimesine sebep olan fosil yakıtların yine her hâlükârda elde edilme isteği ile insanoğlunun bu yakıtlara olan bağımlılığını net bir şekilde gösterirken, olayı da traji-komik bir duruma düşürmektedir.           

Asırlardır kömür, petrol ve petrol türevlerinin sonu gelmemiştir. Her an dünyanın farklı bir noktasında farklı bir fosil kaynağının keşfi yapılmaktadır. Dünyada üretilebilir petrol ve doğal gaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 70’lik bölümü Türkiye’nin ve Doğu Akdeniz’in de yer aldığı Ortadoğu diye tabir edilen bölgede bulunmaktadır. Doğu Akdeniz coğrafi konum olarak dünya nüfusunun ağırlıkta yaşadığı üç kıtanın yani, Asya, Afrika ve Avrupa’nın birbirine en çok yaklaştığı yer olma özelliğine sahiptir. Bu bölgeler petrol ve kömür kaynağı olarak çok zengin bölgeler olmakla birlikte, sık sık enerji kaynak keşifleri de yapılmaktadır. 

Son yıllarda yapılan en önemli keşiflerden biri de, 2009’dan bu yana İsrail, Kıbrıs ve Mısır açıklarında yapılan büyük ölçekli enerji kaynağı keşfidir. ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’ne göre dünyanın en büyük doğal gaz yataklarından birinin Doğu Akdeniz’de yer aldığı; bölgede 3,45 trilyon metreküp doğal gaz ve 1,7 milyar varil petrol bulunduğu tahmin edilmektedir. Kıbrıs Adası’nın çevresinde ise 8 milyar petrol varil olduğu, rezervin yaklaşık değerinin 400 milyar dolar civarında olduğu açıklanmıştır [5]. Çok büyük miktarlarda keşifleri yapılan söz konusu yakıtlara; ülkelerin, devletlerin ve şirketlerin ihtiyacı her zaman bulunmaktadır. Dolayısıyla fosil kaynakların kullanımının azaltılması, terk edilmesi veya kullanım alanlarının sınırlandırılması pek mümkün görülmemektedir. 

Elde ettiğimiz en son verilere göre; her yıl olduğu gibi 2022 yılı dünya birincil enerji arzının kaynaklara dağılımında da ilk sırayı 187 EJ (exajoule) ve toplam arzın % 29,6’sı ile petrol almıştır. Petrolü, 170 EJ ve % 27 pay ile kömür, 145 EJ ve % 23 pay ile doğalgaz takip etmiştir. Fosil yakıtlar birincil enerji arzının % 83’ünü karşılarken, yenilenebilir kaynaklar 77 EJ ile % 12’sini karşılayabilmiştir  [3]. 

Ülkemize bakarsak: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2022 Yılı Genel Enerji Dengesi verilerine göre; Türkiye’nin 2022 yılında ki toplam enerji arzı 157,7 milyon TEP (ton eşdeğer petrol)’dir. Bu arzın kaynaklara dağılımında; aynı şekilde ilk sırayı 45,11 milyon TEP ve toplam arzın % 28,6’sı ile petrol almıştır. Petrolü, 43,54 milyon TEP ve % 27,6 pay ile doğalgaz; 2,02 milyon TEP ve % 26,8 pay ile kömür takip etmiştir. Geriye kalan % 17’lik oranı ise rüzgâr, güneş, jeotermal, hidrolik ve biyoyakıt gibi yenilenebilir enerji kaynakları karşılamaktadır [4]. Mevcut politikaların sürdürülmesi halinde, hem Türkiye hem de dünya ülkeleri için fosil yakıtların ağırlığını korumaya devam edeceği, diğer bir ifadeyle fosil yakıtlara bağımlılığın devam edeceği bu tablolardan da görülmektedir. 

Bitmeyecek Bir Bağımlılık - Kömür Bağımlılığı 

1800'lü yıllarda ilk üretimine başlanan petrol ve petrol ürünlerinin kullanımı yaklaşık 200 yıldır devam etmektedir. Petrol ve doğal gazdan çok daha önce üretimine başlanan kömürün, günümüzdeki tüketimi neredeyse üç katına çıkmıştır. Fosil kökenli enerji kaynakları arasında yer alan kömürün ülkeler için çok önemli bir yeri vardır. Sanayi Devriminden 200 yıl sonra, 21. yüzyılda dahi dünyanın en önemli enerji kaynağı olarak kömür görülmektedir. 

        

Şekil 1. Kömür (Kara Elmas) 

Dünya kömür rezervlerinde ilk sıraları gelişmiş ve zengin ülkeler almaktadır (Tablo 1). Bu ülkeler yatırımlarını fosil kaynaklar dediğimiz kömür ve petrol türevlerine ağırlık vererek yapmaya devam etmektedirler. Bunun yanı sıra dünyada çok sayıda ülkede milyonlarca insan geçimini kömür üretimi, iletimi ya da dağıtımından sağlamaktadır. Bu nedenle, bu ülkeler için kömürden çıkış süreçleri, aynı zamanda ciddi ekonomik ve toplumsal sorunlarla karşılaşmak demektir. Dolayısıyla, başta kömür olmak üzere tüm fosil yakıtların kullanılmasının sınırlandırılmasını; uluslararası iklim anlaşmalarından daha çok ülkelerin kendi iç ekonomik ve toplumsal yapıları belirleyecektir.          

Ülkelere göre görünür kömür rezervi Tablo 1’de gösterilmiştir: 

  Tablo 1. Ülkelere Göre Görünür Kömür Rezervleri, 2020 (Kaynak: BP, ETKB)

Sıra

Ülke

Milyar Ton

%

1

ABD

248,9

23,2

2

Rusya

162,2

15,1

3

Avustralya

150,2

14,0

4

Çin

143,2

13,3

5

Hindistan

111,1

10,3

6

Almanya

35,9

3,2

7

Endonezya

34,9

3,2

8

Ukrayna

34,4

3,2

9

Polonya

28,4

2,6

10

Kazakistan

25,6

2,4

11

Türkiye

22

1,9

-

Diğer

99,3

9,2

 

Dünya Geneli

1.074,1

100


Diğer ülkelerin istatistikleri 2020 yılı, Türkiye’nin ise 2022 yılsonu itibariyle kömür (linyit + taşkömürü) rezerv miktarıdır. 

Türkiye gibi komşu AB ülkeleri de enerjide büyük oranda başka ülkelere bağımlıdırlar. Bazı AB ülkeleri enerjide farklı kaynaklara yönelmek ve dışa bağımlılık oranlarını düşürmek için kömüre ağırlık vermişlerdir. Örneğin, Polonya elektrik ihtiyacının yüzde 90’ından fazlasını karşılamak için kömürden yararlanmaktadır. Aynı şekilde Avrupa kıtasının dinamo ülkesi Almanya kömürlü santrallerini hala yoğun bir şekilde kullanmaktadır. İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya, Hollanda, Avusturya, Macaristan, Çekya ve Yunanistan da kömürden elektrik üretim potansiyeli yoğun olan ülkeler arasındadır. 


Şekil 2. Kömür Santrali

Dünya ülkeleri Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde bir araya gelerek başta kömür olmak üzere tüm fosil yakıtların önüne geçmek ve küresel sıcaklık artışını sözde sınırlamak için her yıl iklim zirvesi düzenlemektedir. Ancak yaklaşık 30 yıldır düzenlenmekte olan iklim zirvelerinde, hala iklim krizine karşı etkili adımlar atılmadığı gibi hiçbir zirvede de fosil yakıt kullanımının sınırlandırılması için herhangi bir karar alınamamıştır. Üstelik tüm zirvelerde kömür kullanımının azaltılması istendiği halde petrol ve petrol türevleri gündeme dahi getirilmemektedir. 

Son yıllardaki iklim zirvelerinden sonra dünya çapında pek çok ülke enerji dönüşümü yol haritaları kapsamında kademeli olarak kömürden çıkış stratejilerini açıklamıştır. Ancak enerji arz güvenliği sorunu, başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere birçok ülkenin kömür kullanımını sınırlandırmasını zorlaştırmaktadır. Bunun en belirgin örneği olarak Rusya -Ukrayna savaşıyla birlikte, birçok OECD ve AB ülkesi kömürden çıkış hedeflerinden geri adım atmış ve kömürlü termik santrallerini yeniden devreye almıştır. Aynı zamanda tüm ülkeler petrol ve petrol türevlerine yoğun ihtiyaç duyduklarından bu tür kaynakların kullanılması da aynı şekilde devam etmektedir. 

Önemli miktarda işletilebilir kömür rezervleri olan Almanya, Polonya ve Çekya gibi AB ülkeleri ile Rusya, Çin, Hindistan gibi diğer önemli dünya ülkeleri kömürden çıkış tarihlerini ya belirlememekte ya da çok ileri tarihleri açıklamaktadırlar (Şekil 1). 

 


Şekil 3. Ülkelerin elektrik üretiminde kömür kullanımı, kömürden çıkış hedefleri ve net sıfır emisyon hedefleri [3]. 

Önümüzdeki senelerde kömür kullanımının azalacağını ifade eden Uluslararası Enerji Ajansı başta olmak üzere birçok kuruluş görüşlerini revize etmekte, en erken çıkış tarihlerinin 2050 veya 2060 yılı olacağını beyan etmektedirler. Dolayısıyla, kömürün saltanatının uzunca bir süre daha devam edeceği düşünülmektedir. 

Yeni Bir Ekonomi Modeli; Karbon Ekonomisi 

Fosil yakıtları kullanmaktan uzak duramayan dünya ülkeleri bunların kullanımını sınırlandırmak amacıyla alternatif kaynaklara yönelmeye çalışmaktadır. Enerji kaynak arayışları ve enerji dönüşümleri gerçekleşirken, her geçen gün farklı mekanizmalar da ortaya çıkmaya başlamıştır. Güçlü ülkeler arasında yapılan enerji savaşları sonucu yeni ekonomiler kurulmuş, gelişen ülkeler bu yeni ekonomilere yön vermeye başlamışlardır. Üretim yapılan herhangi bir sektörün, atmosfere mümkün olan en az miktarda karbon yani sera gazı salımı vermesi ile oluşturulan bir ekonomik yapı olarak Düşük Karbon Ekonomisi farklı bir ekonomi olarak bunların arasında yerini almıştır. 

Son dönemlerde, karbonun bir finansal değerinin oluşması sonucu düşük karbon teknolojilerine doğru bir yönelim başlamıştır. Karbonun finansal bir değerinin oluşmasıyla da şirketler ve ülkeler, bazı uluslararası sivil toplum örgütlerine ait standartlar sayesinde Karbon Piyasalarından yararlanmaya başlamıştır. Dünyada şu an en büyük küresel 10 ekonomiden 7’si karbonu fiyatlandırmıştır. Karbon piyasası günden güne büyüyen bir ekonomi haline gelmiştir. 2024 yılında uygulanan toplam 72 karbon fiyatlandırma mekanizmasında, karbon fiyatları 0.46 USD/ton CO₂ ile 167 USD/ton CO₂ arasında değişmektedir [6], [7]. 

Nitekim kayda değer büyüklükte bir piyasa haline gelen karbon piyasaları; iklim değişikliği ile mücadelede birçok faktörün göz ardı edilmesine sebep olmuştur. Karbon fiyatlarıyla dalgalanan bu yeni sistem; emisyonlar, temiz enerji ve iklim değişimi konseptleriyle yeni ekonomik rekabetlerin bir alanı olmaya doğru gitmektedir. Zira sürekli büyüyen ve hal-i hazırda milyarlarca dolarlık bir piyasayı oluşturan sektörde rekabet de kaçınılmaz olmaktadır. 

Karbon piyasaları ve ortaya çıkan yeni ekonomiler gerçek anlamda emisyonları azaltamadığı gibi, fosil yakıtların kullanım süresini de kısaltamamıştır. Hatta literatürlerde geçen fosil kaynakların kullanılma süresi aksine uzamış olup, fosil bağımlılık da tam gaz devam etmektedir. 

Sonuç 

Enerji sektörüne dijitalleşmenin kattığı hız, akıllı şebeke ihtiyaçlarının artması, toplam enerji verimini yükselten birleşik ısı ve güç sistemlerinin yaygınlaşması, araçlardaki eğilimleri değiştirecek elektrikli araç sayısının artması gibi faktörler; başta petrol olmak üzere tüm fosil yakıtlara talebi yavaşlatacağı düşünülmüştür. Ancak gelinen noktada söz konusu sistemlerin gelişmesine rağmen fosil yakıt kullanımı sınırlandırılamamıştır. Hala kömürlü termik santrallerinin işletilmesine devam edilmekte ve petrol ve petrol türevleri hem ulaşımda hem de enerji üretiminde yaygın olarak kullanılmaktadır, kullanılmaya da devam edecektir. 

İklim zirvelerinde; gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere nazaran sera gazı emisyonlarını azaltmak için daha iddialı ulusal hedefler taahhüt etmeleri beklenmektedir. Büyük petrol üreticisi ülkeler küresel iklim anlaşmalarıyla fosil yakıt talebinin ve fiyatlarının azalacağından endişe ettiklerinden, bu anlaşmalara hiçbir zaman sıcak bakmamaktadırlar. Özellikle zengin ve sanayileşmesini tamamlamış ülkelerin kendi paylarına düşeni yapmadıkları için geri kalan diğer ülkeler de iklim değişiklikleri ile ilgili gerçek anlamda koruyucu bir anlaşmanın olacağı konusunda isteksizlik göstermektedir.       

Çin, ABD, AB, Hindistan, Rusya, Japonya, Brezilya, Kanada gibi gelişmiş ülkeler toplam dünyadaki emisyonlarının % 90’ından sorumlu ülkelerdir. Bu ülkelerce emisyonları kontrol altına alındığında, dünya üzerinde iklim değişikliğine yönelik tehditler de zaten büyük oranda bertaraf edilmiş olacaktır. 

Başta Ortadoğu olmak üzere petrol, petrol türevleri ve kömür gibi fosil yakıtlarca zengin olan dünyanın çeşitli bölgelerinde her daim yeni keşifler yapılmakta, üretim miktarları her geçen gün artırılmaya devam edilmektedir. Koca koca buzulların erimesi dahi fosil yakıtların kullanılmasına engel olamayıp, aksine erime sonrası yeni fosil yakıt keşiflerinin beklentisi; çok beklenilen fosil yakıtların tükenmesini zorlaştıracaktır.

 

Kaynaklar

 

  1. Sav M., Düşük Karbon Ekonomisi – EPDK Bülteni, Enerji ve Çevre Dergisi,

https://mucahitsav.blogspot.com/2015/12/dusuk-karbon-ekonomisi.html

 

  1. Sav M., Enerjinin Gücü, TENVA web sayfası,

https://mucahitsav.blogspot.com/2023/09/enerjinin-gucu.html

 

  1. Net Sıfır 2053: Türkiye Elektrik Sektörü için Yol Haritası, SHURA Enerji Sektör Merkezi,

https://shura.org.tr/net-sifir-2053-turkiye-elektrik-sektoru-icin-yol-haritasi/

 

  1.  2022 Yılı Ulusal Enerji Denge Tabloları, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,

http://www.enerji.gov.tr/eigm-raporlari 

 5.     https://bau.edu.tr/haber/15966-dogu-akdeniz%25E2%2580%2599deki-hidrokarbon-rezervleri-turkiye%25E2%2580%2599nin-572-yillik-ihtiyacini-karsiliyor

  6.    World Bank, State and Trends of Carbon Pricing 2024, İklim Değişikliği Başkanlığı,

  7.   Türkiye ve Dünya Enerji Piyasalarında Son Gelişmeler, Türkiye Enerji Zirvesi, Kasım 2024, Aplus Enerji,

  

Not: Bu yazı Mart 2025 tarihinde Tenva web sitesi için hazırlanmıştır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ENERJİ DEPOLAMA SİSTEMLERİNİN ÇEVRESEL VE EKONOMİK ETKİLERİ

Giriş   21. yüzyılın başından itibaren artan enerji talebi, fosil yakıt rezervlerinin sınırlılığı ve iklim değişikliğinin yol açtığı küres...